OSMANLI'DA ARİFE GÜNÜ NASIL GEÇERDİ ?
📌Her Müslüman toplumda olduğu gibi Osmanlı toplumunda da tatlı bir bayram telaşı olurdu. 📌Evler, bahçeler kapsamlı bir şekilde temizlenir; bayramlaşmaya gelecek kişilere ikramlıklar hazırlanırdı. 📌Kapalıçarşı'dan veya Beyazıt'tan bayram hediyeleri alınır, alışveriş yapılırdı. Bayram harçlıkları ise keselere konurdu. 📌Halk dışında sarayda da arife gününe özel hazırlıklar yapılırdı. Topkapı Sarayı'nda 'Arife Divanı' icra edilirdi. 📌Padişahın bayram tebriklerini ve hediyelerini kabul ettiği tören, ikindi namazının ardından Fâtiha suresinin okunmasıyla başlardı. 📌Arife Divanı'ndan sonra Sarayburnu'ndan ve Tophane'den toplar atılarak bayram ilan edilirdi.
Mutfakta harıl harıl yanan ocakların çevresinde itişip kakışan bir kalabalık vardı. Herkesin gözü malının üzerindeydi; aşçılar günlük yemeği hazırlamaya başlamışlardı, çünkü bugün yemek daha erken yenecekti. Hiç kimse ağzına tek bir lokma koymuyordu, bazılarının canı çekiyordu aslında, ama başkalarının karşısında nezaketlerini kaybetmek
Reklam
Hem baharın herbir günü, herbir haftası, birer taife-i nebatatın birer bayramı hükmünde olduğu için, herbir taifesi dahi kendi Sultanının o taifeye ihsan ettiği güzel hediyeleri teşhir için ona taktığı murassa' nişanları birer resm-i geçit tarzında o Sultan-ı Ezelî'nin nazar-ı şuhud ve işhadına arzettiğinden ve öyle bir vaziyet gösterdiğinden, bütün nebatat ve eşcar güya "San'at-ı Rabbaniye murassaatını ve çiçek ve meyve denilen fıtrat-ı İlahiyenin nişanlarını takınız, çiçekler açınız." emr-i Rabbaniyeyi dinliyorlar ki, rûy-i zemin dahi gayet muhteşem bir bayram gününde, şahane resm-i geçitte, sürmeli formaları ve murassa' nişanları parlayan bir ordugâhı temsil ediyor. İşte Sözler - 52
O, neden müslüman oldu?
İstanbul'da bir akşam toplantısına davet edilmiştim. Yunanistan`dan gelen yaşlı bir hanım Müslüman olmuş. Kendisi uzun seneler Yunanistan`da kalmış birisi ve nihayet İstanbul Müftülüğünde Müslümanlığını resmen tescil ettirmiş. O günün akşamı akrabasının evine gitmiş. Biz de o gün aynı yerde bulunuyoruz. Kadın bu güne eriştiğinden, son derece memnun. Biz daha söze başlamadan önce dedi ki; " Tabii buraya geldiniz, toplandınız. Benim niçin Müslüman olduğumu merak ediyorsunuz. Siz sormadan ben size kısaca anlatayım. Biz Konyalı zengin, Müslüman bir ailenin yanındaydık. Babam, annem ve kardeşlerim bu evde hizmetçilik yapıyorduk. Bu ailenin son derece zengin bir efendisi vardı. Bu efendi memleketin sayılı zenginlerinden olmakla beraber son derece mütevazı bir insandı. Ben çocukluğumda hiçbir bayram hatırlamam ki bu Müslüman ev sahibi, kendisinin hizmetçisi olduğumuz hâlde bayramlarda bize, hizmetçinin çocuklarına verdiği hediyeleri, yeni ayakkabıları kendi öz çocuklarından daha sonra almış olsun. Her bayram önce bize alır, ondan sonra kendi çocuklarına en fazla aynı kalitede ayakkabıyı alırdı. Çok zengin bir insana bu tutumu veren böyle bir dine kırk seneden beri ben hayran kalmayın da kim kalsın? Bugün böyle bir dinin mensubu olmak şerefine eriştiğim için hayatımın en mesut gününü yaşıyorum."
Hayatımın En Mesut Günü
İstanbul'da bir akşam toplantısına davet edilmiştim. Yunanistan'dan gelen yaşlı bir hanım Müslüman olmuş. Kendisi uzun seneler Yunanistan'da kalmış birisi ve nihayet İstanbul Müftülüğünde Müslümanlığını resmen tescil ettirmiş. O günün akşamı akrabasının evine gitmiş. Biz de o gün aynı yerde bulunuyoruz. Kadın bu güne eriştiğinden, son derece memnun. Biz daha söze başlamadan dedi ki: "Tabii buraya geldiniz, toplandınız. Benim niçin Müslüman olduğumu merak ediyorsunuz. Siz sormadan ben size kısaca anlatayım. Biz Konyalı zengin, Müslüman bir ailenin yanındaydık. Babam, annem ve kardeşlerim bu evde hizmetçilik yapıyorduk. Bu ailenin son derece zengin bir efendisi vardı. Bu efendi memleketin sayılı zenginlerinden olmakla beraber son derece mütevazı bir insandı. Ben çocukluğumda hiçbir bayram hatırlamam ki bu Müslüman ev sahibi, kendisinin hizmetçisi olduğumuz hâlde bayramlarda bize, hizmetçinin çocuklarına verdiği hediyeleri, yeni ayakkabıları kendi öz çocuklarından daha sonra almış olsun. Her bayram önce bize alır, ondan sonra kendi çocuklarına en fazla aynı kalitede ayakkabıyı alırdı. Çok zengin bir insana böyle bir tutumu veren böyle bir dine ben hayran kalmayayım da kim kalsın? Bugün böyle bir dinin mensubu olmak şerefine eriştiğim için hayatımın en mesut gününü yaşıyorum."
:) Yani: Güya çiçek açmış herbir ağaç, güzel yazılmış manzum bir kasidedir ki; o kaside Fâtır-ı Zülcelal'in medayih-i bahiresini(apaçık methetmelerini) inşad edip(şiirleştirip), şâirane lisan-ı hal ile söylüyor. Veyahut o çiçek açmış herbir ağaç, binler bakar ve baktırır gözlerini açmış, tâ Sâni'-i Zülcelal'in neşir ve teşhir olunan acaib-i san'atını bir-iki gözle değil, belki binler gözlerle baksın; tâ ehl-i dikkati öyle baktırsın. Veyahut o çiçek açan herbir ağaç, umumî bayram olan baharın içindeki hususî bayramında ve resm-i geçit-misal bir anda yeşillenmiş a'zâlarını en süslü müzeyyenatla süslemiş. Tâ ki, onun Sultan-ı Zülcelal'i, ona ihsan ettiği hedayayı(hediyeleri) ve letaifi ve âsâr-ı nuraniyesini(nurlu eserlerini) müşahede etsin. Hem meşher-i san'at-ı İlahiye(Allaha ait sanat sergisi) olan zeminin yüzünde ve bahar mevsiminde, murassaat-i rahmetini(süslenmiş rahmetini) enzar-ı halka teşhir etsin. Ve şecerin hikmet-i hilkatini beşere ilân etsin. İncecik dallarında ne kadar mühim hazineler bulunduğunu ve ihsanat-ı Rahmaniyenin meyvelerinde ne derece mühim defineler var olduğunu göstermekle kemal-i kudret-i İlahiyeyi göstersin. Sözler - 600
Reklam
31 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.