Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Tuhaftı: bütün o saatler boyunca seni düşünmüştüm, çünkü senin yaş gününü hep bir bayram günü gibi yaşardım.
Neyse efendim, artık başınızı ağrıtmayayım... Şu mektubu 'Mahkûm mektubu: Görülmüştür' ibaresi taşımayan bir zarf içinde size ulaştırabilme umudu bile beni mutlu etmeye yetiyor. Bütün lisanların ve yüreklerin özgürlük sayıkladıkları şu duvarların arasından birkaç satırcık bir mektubun özgür kalması, şu mazlum ve maznun öğrenciniz için bir bayram hediyesi de sayılmaz mı? Kim bilir, belki benim umduğum özgürlük bu mektuba nasip olur da bu sefer sizden bir haber, bir cevap alırım. Her mektubumda olduğu gibi size yine itiraf ederim ki, sizden bir selam alamamak beni kahrediyor. Bilseniz aklıma neler geliyor? Çılgınca ihtimaller, olmaz hayaller, imkânsız düşünceler ve yanlış fikirler... Son olarak bilmenizi isterim ki efendim, yıllarımın hiç işlemediğim bir suça mecbur edilmesi değil kederim, artık masumiyetimin suça meyleder olması. Bazen kaçmayı, bazen gerçekten bir suç işleyip idamı, bazen kendimi asmayı düşündüğüm oluyor. Bazen de sizin beni duyacağınızı umut ediyorum. Gün doğmadan neler doğar!.. Ellerinizden öpüyorum. Kerimeniz Asude Hanımefendi'ye mahsus selamlarımı söyleyiniz lütfen. Ufuk'un gelmeyeceğini biliyorum artık, onun için bu defa çağırmıyorum, selam da göndermiyorum. Sadullah"
Sayfa 188Kitabı okudu
Reklam
Hangi tarafından tutarsanız tutun, tutarsız olan bu söylemlerden, Salah Birsel'in Orhan Veli'yi sevmediğini düşünenler çıkabilir. 'Doğru' ya da 'yanlış' diyemesek de 'önem verirdi' diyebiliriz. Bunun en güzel kanıtı 1941 yılında Salah Birsel'e yazılmış bir mektupta görülür: "Mektubunuzu ve Orhan Veli'nin Garip adlı eserini aldım. Bugün benim için bayram oldu. Garip çok güzel. O benim kitabım oldu. Ve ben onu parasız herkese dağıtmak gibi bir his duyuyorum. Bir gün limanda veya istasyonda kucağımda bir yığın Garip olduğu halde beklesem. Ve yeni çıkan yolculara bu şehrin insanlarını tanımaları için birer tane versem. Ondan herkeste olsa. Bende olduğu gibi... Emin ol Salah, şiirden hiçbir zaman, bugünkü kadar bahsetmedim. Ve beni bugün saat 4'te caddeden bir çocuk gibi koşarak, hatta zıplayarak geçtiğimi görenler garip buldular. Evet artık ben Garip'im. Süleyman Efendi'yle akrabalığımız anadan geliyor." Salah Birsel'in Garip'i gönderdiği yani bu mektubu yazan kişi Rüştü Onur'dur.
Tanıdığım biri yazar olmuştur
Bütün kitaplarını satın aldım;adının gazetede çıktığı günler benim için hep birer bayram günüydü
hissedebiliyorum. Ben, bütün o zaman boyunca yalnızca sende yaşadım. Bütün kitaplarını satın aldım; adının gazetede çıktığı günler benim için hep birer bayram günüydü. Kitaplarındaki her satırı ezbere bildiğime, onları bu kadar sık okumuş olduğuma inanabilir misin?
Sana sevdiğinden bir mektup gelse mektubu kaç defa okuyorsun? Kaç kere okumuyorsun ki? Hatta onu kaybetmiyorsun peki. Eee bu satırları yazan adam peki affedersiniz sümüklü bir sevgili kadar değer ve kıymeti yok mu? Çık yukarıya doğru bakayım. Muhammed Mustafa'nın (Sallallahü Aleyhi ve sellem) sözlerini kaç defa okuyorsun? Daha yukarıya çık. Kur'an-ı Kerim'in sözleri vesaire. Aşık maşukundan gelen mektubun satırlarını ezberliyor, ezberliyor. Ona teşekkür olsun diye şair değilken şair bile oluyor. Değil mi? Eee ben bu satırları üç defa tekrarlasam, ahh hoca da amma tekrarlıyor ya vesaire demenin bir anlamı yoktur. Bak bunlar bu insanlara karşı sahip olmamız gereken aşkın ve sevginin eksikliğinden kaynaklanıyor.
Reklam
İmam-ı Rabbânî (Kuddise Sirruhu) bazı mektuplarını yazdığı kişilere diyor ki: Şu yazdığım mektubu okumayacaksın biliyorum, diyor. Bak aynı sıkıntı eskiden de vardı. Yani bakacaksın geçeceksin, diyor. Sana tesir etmeyeceğini biliyorum diyor. Ama diyor ilerde çok zaman ileride diyor bu mektupları okumaya hasret çeken Allah'ın cici kulları gelecek diyor. Ben onlara bunları yazıyorum Ahmet, Mehmet seni düşünüyor seni, Dört yüz elli yıl önceden.
Elimde bir mektup var. Peygamberler diyarı olan Filistin'den geliyor. Şu an orda İsrailliler var. Mescid-i Aksâ onların elinde esir durumda. Bu mektupta diyor ki: "Benim adım Semura Yasin, 12 yaşındayım. Siz beni tanımazsınız ama memleketimi biliyorsunuz. Sizlerle "Kâlû Bela" da kardeş olmuşuz. Babamı 61 kişi ile Ramazan'da Mescid-i Halîlürrahman'da şehid ettiler. Suçu; Müslüman olmaktı. Bu mektubu ben yazmıyorum, ablama söylüyorum o yazıyor. Bir arkadaşıma Yahudi askeri eziyet ederken ben de kurtarayım diye taş attım. Başka bir Yahudi askeri geldi taşlarla vurarak kollarımı kırdı. Kollarımı kırdığına ağlamadım. Kollarımı kırarken Peygamberime yaptığı küfürlere ağladım ve davasını dünyaya satan Müslümanlara ağladım. Benim yurdumda insanlar da mahzundur. Bizim soframız, sizin sofranız gibi donatılmış değil. Bizim oyuncaklarımız kuş lastiği ve taşlardır. Biz açlığı biliriz. Biz Müslümanları severiz yardımları olmasa da. Sizi bu mektubumla rahatsız ettim ama unutmayın ki biz hep huzursuzuz."
Ben, bütün o zaman boyunca yalnızca sende yaşadım. Bütün kitaplarını satın aldım; adının gazetede çıktığı günler benim için hep birer bayram günüydü. Kitaplarındaki her satırı ezbere bildiğime, onları bu kadar sık okumuş olduğuma inanabilir misin? Gecelerden birinde birisi kalkıp beni uykudan uyandırsa ve o kitaplardan rasgele bir satırı bana okusa, bugün bile, yani aradan on üç yıl geçtikten sonra bile sanki bir rüya görüyormuşçasına onun devamını getirebilirim..
Biz Müslümanları severiz yardımları olmasa da. :(
Elimde bir mektup var. Peygamberler diyarı olan Filistin'den geliyor. Şu an orda İsrailliler var. Mescid-i Aksâ onların elinde esir durumda. Bu mektupta diyor ki: "Benim adım Semura Yasin, 12 yaşındayım. Siz beni tanımazsınız ama memleketimi biliyorsunuz. Sizlerle "Kâlû Bela" da kardeş olmuşuz. Babamı 61 kişi ile Ramazan'da Mescid-i Halîlürrahman'da şehid ettiler. Suçu; Müslüman olmaktı. Bu mektubu ben yazmıyorum, ablama söylüyorum o yazıyor. Bir arkadaşıma Yahudi askeri eziyet ederken ben de kurtarayım diye taş attım. Başka bir Yahudi askeri geldi taşlarla vurarak kollarımı kırdı. Kollarımı kırdığına ağlamadım. Kollarımı kırarken Peygamberime yaptığı küfürlere ağladım ve davasını dünyaya satan Müslümanlara ağladım. Benim yurdumda insanlar da mahzundur. Bizim soframız, sizin sofranız gibi donatılmış değil. Bizim oyuncaklarımız kuş lastiği ve taşlardır. Biz açlığı biliriz. Biz Müslümanları severiz yardımları olmasa da. Sizi bu mektubumla rahatsız ettim ama unutmayın ki biz hep huzursuzuz."
Reklam
Sen
Ben o zamanlar yalnızca sende yaşıyordum. Bütün kitaplarını satın alıyordum adının gazetede çıktığı günler benim için hep bir bayram günüydü.Kitaplarının her satırını ezbere bilecek kadar sık okuduğuma inanabilir misin?
Sayfa 35 - Dik yayıneviKitabı okudu
Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu
Tuhaftı : bütün o saatler boyunca seni düşünmüştüm, cünkü senin yaş gününü hep bir bayram günü gibi yaşardım.
Sayfa 44
_Amacımız kendi hayatlarımızın efendisi olmak. _Bizler, ruhani deneyim yaşayan insanlar değiliz. Bizler, insani deneyim yaşayan ruhani varlıklarız. _Konuşmadaki biIgeIik ve dinIemedeki kibarIık ile ruhun hazineIeri ve kişideki ahIaki oIgunIuk açığa çıkar. _Cahiller yola gelmez. Cahilleri yola getirmektense parçalamak daha kolaydır. _Her şey
Yurtdışı Yazışmalarda Nelere Dikkat Edilmelidir? Yazışma yapacak firmanın mutlaka web sitesi olmalıdır. (...) Web sitesi son derece özenle hazırlanıp yayına verilmeden herhangi bir yazışma yapılmamalı, potansiyel alıcılara teklif gönderilmemelidir. Yazışma yapılırken kullanılan e-mail adresi firma adresi uzantılı bir adres olmalı, yaygın olarak
Tuhaftı: bütün o saatler boyunca seni düşünmüştüm, çünkü senin yaş gününü hep bir bayram günü gibi yaşardım.
214 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.