Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Diyeceğim o ki; kaseti geriye sardırmak çok daha mutlu eder insanı bazen çünkü verdiği emeğin karşılığını sevdiği şarkıyı dinleyerek alacağını bilir. Hayat da biraz böyledir işte. Çok sevdiğin şeylere kavuşmak istediğinde mutlaka kavuşursun ama kavuştuğunda ortada o eski senden eser kalmaz. Anlayacağın hiçbirimiz neyin mücadelesini verdiğimizi bilmiyoruz, zaman geçerken biz de yolculuk sırasına konuyoruz. O yüzden kendini hiçbir şey için üzme. Hadi eyvallah evlat...
Sayfa 50
Tevafuk
Şans değil. Her karşılaşmanın mutlaka bir sebebi vardır. Karşımıza çıkan her şey mutlaka bir sebepten dolayı çıkar. Bazen bize bir şey öğretir, bazen de biz onlara öğretiriz. Bazen bir ders, bazen bir ceza... Ama hep bir imtihan.
Sayfa 143 - Doğan Kitap
Reklam
“Kralcıllığa hakkını verelim: Birçok konuda hizmet verdi. Geleneği, ibadeti, dini, saygıyı geri getirdi. Sadık, yürekli, şövalye ruhlu, sevgi dolu, fedakardır. Devrimi, imparatorluğu, zaferi, özgürlüğü, yeni fikirleri, genç kuşakları, yüzyılı anlamayarak hata ediyor. Ama onun bize karşı yaptığı bu hatayı bazen biz de ona karşı yapmadık mı? Mirasçıları olduğumuz devrim herkesi kapsayacak bir anlayışa sahip olmalı. Ne büyük bir hata ve ne büyük bir düşüncesizlik! Devrimci Fransa, tarihin Fransa’sına yani annesine, yani kendisine saygısızlık ediyor. Onlar kartala adil davranmadılar, biz de zambağa adil davranmıyoruz. Demek ki her zaman yasaklanacak bir şeyler olması isteniyor! Onlar bizim mirasımız. Onları önemsememek neye yarar? Geçmişte de günümüzde de vatanı inkar etmemek gerekir. Neden tüm tarihi sahiplenmiyoruz? Neden tüm Fransa’yı sahiplenmiyoruz?”
Her karşılaşmanın mutlaka bir sebebi vardır. Karşımıza çıkan her şey mutlaka bir sebepten dolayı çıkar. Bazen bize bir şey öğretir, bazen de biz onlara öğretiriz. Bazen bir ders, bazen bir ceza...
Bazen böyle olur; biz farkına varmayız, ama hakkımızdaki takdir bizim lehimize gerçekleşir.
Reklam
Ebeveynlerden birinin kaybı bizi kendi savunmasızlığımızla yüzleştirir; eğer anne babamız kendilerini koruyamıyorlarsa bizi kim koruyacaktır? Onlar da gidince mezarla aramızda hiçbir şey bulunmaz. Bunun tersine biz çocuklarımızla mezar arasında engel oluştururuz. Bir meslektaşımın, babasının ölümünden sonraki deneyimi, öğretici bir nitelik taşıyordu. Babasının ölümünü uzun zamandır bekliyordu ve haberi sükûnetle karşılamıştı. Ancak cenaze törenine gitmek üzere uçağa binerken paniğe kapıldı. Oldukça sık seyahate çıkmasına rağmen birdenbire uçağın güvenli bir şekilde kalkış ve iniş yeteneğine olan inancını kaybetmişti - sanki güvenlik kalkanı yok olmuş gibiydi. Eşin kaybı da çoğu kez temel yalnızlık konusunu doğurur; önemli bir insanın kaybı (bazen baskın olanın), insanın, dünyayı iki kişi halinde yaşamak için ne kadar çabalarsak çabalayalım da- yanmamız gereken temel bir yalnızlığın bulunduğunun farkına varmasını sağlar. Hiç kimse kendi ölümünü, birisiyle birlikte ya da birisinin yerine gerçekleştiremez.
Genellikle büyük İslâmî şahsiyetler hayattayken yeri ve değeri bilinmez. Ancak onların değeri bu insanlar cennete çekip gittikten sonra bilinir. Abdullah Azzam'ın varlığını ve değerini her ne kadar o hayattayken bilsek bile asıl değeri şehadetinden sonra açığa çıkacaktır. Bunu şöyle bir misalle açıklayalım. Mesela; tarihteki seçkin şahsiyetler yazın doğan güneşe benzer. İnsan yazın sıcaklığından onun değerini bazen bilemez ve güneşin ısısından bıkar. Kış veya soğuklar geldiği zaman ya da güneş battığı zaman insan onun değerini anlar ve ona ihtiyaç duyar. Önder ve kumandan durumundaki İslâmî şahsiyetlerin değeri de genellikle ölümlerinden sonra ortaya çıkar ve o zaman bu boşluğu doldurmak İslâm ümmeti için çok zor olur. Biz, şehadeti, İslâm âlemi için zafer alametlerinden bir alamet ve şanlı asırlara dönüş alametlerinden bir alamet olarak görüyoruz. Tarihte şehitlerin varlığı ne zaman azalmışsa, İslâm ümmeti o zaman çökmeye yüz tutmuş, ne zaman ki kurbanlar takdim edilmiş ve şehitler kafilesi harekete geçirilmişse o zaman hayata ve şerefe dönüşün başlangıcı olmuştur. Bizler içimizdeki şehitlerin varlığını, başarıya ve zafere ulaşmanın bir alameti olarak görüyoruz. Abdullah Azzam'ın şehadeti gibi şehitlikler bizlere zaferin yakın olduğunu müjdeliyor. Bizler, Müslüman ve mücahid olarak hayata şehitlikle son vermeyi Cenab-ı Allah'tan temenni ediyoruz."
“Anne öyleyse… öyleyse kalbim bana yalan mı söyledi?” “Bazen kalbimiz de yanılabilir, kızım ama o yanılsa bile, biz kalbimizin sesini dinlediğimiz sürece yanılmayız.”
Reklam
Biz her gün Zeynep’le sahile iniyoruz. Ben okuyorum, o dinliyor. Kitap heyecanlıysa bazen elimi tutuyor, bazen de kafasını böyle omzuma koyuyor. Yüreğim ısınıyor yanında.
Geç kalmıştım. Ah bu geç kalmalar...
İnsan bazen kırk yılı geç kalmışlıklarla geçer . Kırk yıl boyunca her şeye geç kalır bazı insanlar. Kayıp mı Kazanç mı bu bilemeyiz. Biz kaybederken kazanmış insanlarız...
Çinlilerin bir bedduası varmış, kızdıkları kişilere 'İlginç zamanlarda yaşayasın' derlermiş. Biz de hem ilginç hem de ka­rışık zamanlardayız.
Bana öyle geliyor ki biz bütün rengimizi sevgiden ve sevgisizlikten alıyoruz. Kalp mi, gönül mü, bazen şaşırıp kalıyorum bu hazineye isim vermekte. Biliyor musun, insan tanrısını içinde taşıyor ama hep uzaklara dua ediyor.
Aynı ben
Biz okurlar, sadece eğlence amaçlı olsa bile arkadaşlarımızın kütüphanesini gözleriz. bazen sahip olmadığımız ama okumak istediğimiz bir kitabı bulmak için yaparız bunu, bazense karşımızdaki hayvanın ne ile beslendiğini öğrenmek için.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.