EFELYA'dan...
........
Elif, Ferhat'ı daha yakından tanımak için, çocukluğuna dair hatıralarını anlatmasını istedi ondan; sonra sesine bir avuç fesleğen katıp:
“Dur, önce anneni anlat, çok merak ediyorum, yaşıyor değil mi?”
“Yaşıyor değil mi?” cümlesiyle Ferhat birdenbire dağılmıştı.
“Hayır, yaşamıyor; çocukken kaybettim
Çok önceden alıp bir köşeye attığım okumadığım bir kitaptı. Başlarda sıkılacağımı düşünmüştüm sonra 3-4 gün önce elime aldım bir bakayım dedim okumaya başladım okudukça çok farklı bir hikaye ve bitmeyen bir hikaye akışının içinde buldum kendimi ve bazen okurken de zorlandım. Şunu bilmelisiniz ben okuyunca gördüm okumadan önce kitap hakkında fikrim yoktu biraz cinsel sohbetler var içinde hatta baya var fakat bu hikayenin içerisinde serpiştirilmiş yani bu tip şeyler yazıyor evet ama hikaye ve karakterler o kadar gerçek ki sizi içine alıyor bir anda merak ediyorsunuz devamını zaman zaman farklı düşünüyorsunuz. Ben bu gerçek hikayeleri kapsayan kitapları seviyorum yazar gençken ne yaşamış olursa olsun bu onun hayatı ve bizlerle paylaşmış ve gerçekten kolay şeyler yaşadığını düşünmüyorum kitap kesinlikle sarsıcı bir kitap yani bitirdiğiniz de kesinlikle etkisi altında kalıyorsunuz ayrıca ''The Beatles'' ve daha bir çok sanatçıdan söz edilmesi güzel şarkılardan söz edilmesi çok hoşuma gitti. Dediğim gibi her karakterin ayrı bir görevi vardı bu hikaye de ve kesinlikle çok sürüklüyor. Evet cinsel öğeler cok fazla olabilir ama sanki bunları hayatında ilk kez duymuş gibi yapıp kitabı kötülemeye çalışan arkadaşları görmek gerçekten samimiyetsiz ve komik geliyor. Rahatsız edici yerleri atlayarak okuyabilirsiniz bu yüzden kesinlikle akıcı bir kitap akıcı bir hikaye sarsıcı bir son.
Sözlerime Naoko , Reiko ve Vatanabenin beraber gitar çalıp söyledikleri o ilk buluşmada ki şarkılardan biri ile veda ediyorum ne zaman dinlesem bu hikaye aklıma gelecek. :)
Neden kaderiniz bu kadar kötü? Neden başkaları hiç beklenmedik bir şekilde mutluluğa ulaşırken iyi insanlar mutsuz yaşamaya mahkum ediliyorlar? Biliyorum küçüğüm, böyle düşünmenin yanlış ve günah olduğunu biliyorum ama dürüst konuşmak gerekirse daha doğmamış çocuğun kaderi bile iyi yazılmışken neden bazılarının da doğar doğmaz sokağa atıldıklarını merak ediyorum aptalların kaderi iyi olurmuş: sen aptal. Al işte dedenin kesesi, karıştır istediğin gibi, harca, mutlu ol. Ama sen adın her neyse avucunu yala, sana bu yaraşır dostum, böyle düşünmek. Günahtır canım biliyorum ama bazen günah fikirler insanın aklına giriveriyor.
Clarke'ın okuduğum ilk kitabıydı. Kitabı okurken ara ara notlar almışım, onları paylaşacağım sizlerle. Bölüm bölüm notlarım:
Birinci Kısım: Eski Çağlarda Bir Gece
En beğendiğim bölümdü. İlk insanların zamanında geçen bir dizi olaydan bahsediyor ve bana "Adem'den Önce, Jack London" izlenimi verdi.
İkinci Kısım: T.M.A.-1
Artık farklı bir gelecekteyiz. Birinci bölümle tek bağlantısı iki dönemde de aynı kristalin(bir çeşit makine) görülmüş olması. Olayı nasıl bağlayacaklarını merak ediyorum.
Üçüncü Kısım: Gezegenler Arasında
Bu bölümde de yeni karakterler çıktı karşıma. Her bölüm başka dünya gibi. Çok akıcı değildi.
Dördüncü Kısım: Sonu Olmayan Boşluk
Başta yine 3. bölümün sıkıcılığı hakimdi ama bölümün ortasından itibaren kitap çok akıcı bir hale büründü. Bölüm olayların birbirine bağlanmasıyla bitti. Bundan sonraki bölümde aksiyon olacağı açık.
Bundan sonraki bölümler için not almamışım çünkü o kadar akıcıydı ki kendimi kaybedip sadece okumaya odaklandım. Kitabın sonu müthiş bitti. Gezegenlerle ilgili biraz bilgi edinebileceğiniz, güzel bir bilim kurgu. Benim çok sevdiklerimden. Kırdığım puan bazen sıkıldığımdan.
Herkese merhabalar...
Daha önce hiç ragbi oynayan birisini anlatan bir kitap okumamıştım. Aynı zamanda genelde okuduğum spor romantizmlerinde karakterler üniversite öğrencisiyken bu kitapta Shannon 16, Johnny 17 yaşındaydı.
Johnny adıyla her yerde söz ettiren genç ve yetenkeli bir ragbi oyuncusudur. Fakat bir kaç ay önce olduğu bir ameliyat
Yazarımız bu kitabı biricik babasına ithafen kaleme almış. Doğduğundan beri önce annesini sonra babasını kaybeden minik bir kızın hikâyesini anlatıyor. Küçük ama kalbi büyük bu kız çocuğu büyüyüp babasının yaşadığı haksızlıkları yani göz göre göre ölüme terk edilişinin haklı sebepleriyle başlattığı hukukî işlemlerde davasını sürdürmek adına vermiş olduğu büyük uğraşları anlatıyor.Davanın sonucunda ise kazanıp kazanmadığını okuyunca anlayacaksınız.Diğer taraftan çok sevdiği çocukluk aşkı Mete’yle yaşadığı bir dünya dolusu imtihan deryasıyla mücadele ediyor. Spoiler vermemek adına hikâyenin çok detayına inmiyorum tabi ki. Ama merak edenlerin okumasını tavsiye ediyorum. Demek ki imkânsız diye bir şey yoktur. İnsan gerçekten inanarak yaparsa bir işi muhakkak ki sonunda zaferi elde etmiş olacaktır. Yazarımız hayatında yaşadığı travmaların sonrasında güçlü bir şekilde hayatta kalmayı ve ne olursa olsun pes etmemeyi öğretiyor bizlere bu kitabında.Bazen acı kayıplarımız olacaktır ama nefes aldığımız sürece hayat devam ediyor. Düştüğümüz yerden tekrar kalkmalı ve yolumuza devam etmeliyiz.Hüzünlü bir kitaptı, okurken duygulanmamak elde değil ne yazık ki.En değerli varlıklarımız anne ve babalarımızı kaybetmenin tarif edilemez bir acı olduğunu tahmin edebiliyorum. Ben keyif alarak okudum, okumak isteyenlere de keyifli okumalar dilerim.
"Hiç sevmem kışları" derdi. Neymiş üşürmüş de kalın giymek zorunda kalırmış. "Hahh" dedim içimden. "Yazın da, kışın da mahallenin en pejmürdesi sensin..." Bunları o zamanlarda çok yakın olup da sevemediğim, şimdilerdeyse rahmetli olan canım arkadaşıma söylerken yıl 1995 aralığın 17'siydi.
Şimdiyse 2006 yazının
Yaşam, halı dokumaya benzemiyor mu?
Elimize verilen alelade ipliklerle ilmek ilmek dokuduğumuz…
her ilmekte ayrı emek verdiğimiz.
Bazen bir şeye benzemediğini zannetsek de -ki bu oldukça uzun da sürebilir- emek vermeye devam ettikçe ortaya çıkan eserle emeğimizin aslında ne kadar kıymetli olduğunu anladığımız...
Yaşam, tam da halı dokumaya benziyor. Aslında alelade olmayan, cüz-i iradeyi de temsil eden ipliklerle kimin hangi renklerde nasıl bir eser çıkaracağını merak ediyorum, iyi çalışmalar :)
VAR MI SİZİN DE BÖYLE CİNNETLERİNİZ?
“Deliler ile benim aramdaki tek fark, onların bunu kabullenmemesidir. Oysa ben biliyorum deli olduğumu.” diyor, sürrealist ressam Salvador Dali. Dünyanın büyük çoğunluğu onun deli olduğuna, geri kalanıysa dahi olduğuna inanıyor. Hem deli olmak, dahi olmaya engel mi? Ya da tam tersi; dehalar da bir gün