İnanca ve her türlü egemenlik ilişkisine karşı düşünce özgürlüğünün uzun, kanlı, trajik, bazen de komik bir serüveni olmuştur. Nesimi'den Bedrettin'e, Pir Sultan'dan Aziz Nesin'e kadar bir çizgi çekin göreceksiniz dehşet tablosunu.
Antik YakınDoğu
Yunan ve Roma gerçekten müzelerimizi dolduran tannçaları mı tanırdı sa­dece? Peki kadını gerçekten sadece ev kadını olarak mı görürdü kamuoyu? Sa­dece farklı olmayı, yani cariye olmayı kabul eden kadınlar mı erkeklerle felsefe tartışmasına dahil edilirdi? Yunan ve Latin kadın sevmezliği bazen gerçekten hakaret düzeyine ulaşırdı; Catullus ve Martialis bize mide bulandıncı kadın portreleri sunar, Juvenalis'in de Satira VI eseri şiddetli bir kadın düşmanlılığı sergiler. Peki ya Horatius? Epodos XII şöyledir: "Ne istiyorsun, korkunç canavarlara yakışan kadın? Neden artık güçlü kuvvetli bir genç olmayan, burun delikleri tıkalı olmayan bana hediyeler ve aşk mektuplan gönderirsin?"
Reklam
Neler olacağını bilmemek insanı nasıl da çaresiz bırakıyor değil mi? Bazen geleceğe bakıp korkudan ölecekmiş gibi hissediyor musun sen de? Sabahattin Ali’nin, Kürk Mantolu Madonna kitabının daha ilk sayfasında şöyle diyor: “Fakat insanlar nedense daha ziyade ne bulacaklarını tahmin ettikleri şeyleri araştırmayı tercih ediyorlar. Dibinde bir ejderhanın yaşadığı bilinen bir kuyuya inecek bir kahraman bulmak, muhakkak ki, dibinde ne olduğu hiç bilinmeyen bir kuyuya inmek cesaretini gösterecek bir insan bulmaktan daha kolaydır.” Çoğumuz, dövüşmek isteyip istemediğimiz sorulmadan o kuyulara çoktan itildik.
"Bazen aynı şeye gülüp geçtiğiniz halde, bazen endişelendiğiniz olmaz mı? Bazen durumu küçümsediğiniz ama bazen de buna karşı öfke duyduğunuz olmaz mı? Sevgi ya da nefret dolu olduğunuz? Tepki verdiğiniz ya da vermediğiniz?"
Sayfa 92 - Sonsuz KitapKitabı okudu
Bazen biz de birilerini öldürüyoruz, değil mi?
– Olsun, onu öldüreceğim. – Ne diyorsun evladım sen, babanı mı öldüreceksin? – Evet, öldüreceğim. Çoktan başladım bile. Öldürmek derken öyle Buck Jones'un tabancasını alıp dan diye öldürmeyi kastetmiyorum. Öyle değil. Kastettiğim onu kalbimde öldürmek. İyiliğini istemekten vazgeçmek. Derken bir gün ölüp gidecek.
Sayfa 145 - Can Yayınları 153.BaskıKitabı okuyor
Şehrin ışıkları altında yürümeye devam ederken, hayatın mazi tarafında kalan yıllarımı düşündüm. Tozlu raflarda yalnızlığa terk edilmiş kitapların arasına konulan eskimiş takvim yaprakları gibi uzakta duruyor geçen güzel günler. Onları bulmak ve bir daha o günlere gitmek imkansız. Biliyorum, güzel günlerin kıymeti gidince anlaşılır. Gidip de dönmeyen güzel günlere dargınım. Dünya rahat yeri değil bilirim. Dile söylemek kolay, kalbe anlatmak zor. Hayat imtihanı ağır olur bazen. Yaslanacak bir omuz ararız yakınımızda bizi anlayan. Hayat, geriye asla dönülemeyecek bir sûrette biz zaman ve mekânla kayıtlı olan fâniler için geleceğe doğru akıtılıyor tüm zaman ve mekânların Sahibi tarafından. Allah (cc), O' dur kudreti her şeye yeten. Geçen yıllar, sıkıntıyla geçmiş olsa bile yine de özlem duyuluyor o yıllara. Hayat gidiyor diye mi bu özlem? İnsan hayatta olmayı seviyor. Bu hayatın sona doğru gitmesini ve bir gün son bulmasını istemiyor. Sonlu bir hayata kalp razı değil çünkü. Dinle kalbini, duyacaksın. Biraz yalnız kaldığında anlayacaksın. Bazen yalnızlık iyi gelir. “Kalb, ebedü’l-âbâda müteveccih açılmış bir penceredir. Bu fâni dünyaya razı değildir." diyerek bu hakikate ışık tutar Bediüzzaman. Ey dost! Bu yazıyı okurken sen de sonsuzluğu düşün ve hakikat penceresinden bakarak kalp ve ruhunun sesini dinlemeye çalış veya benim gibi yalnız bir gece yürüyüşüne çık, kendini dinle, kalbini dinle, vicdanını dinle. 'Bir Gece Yürüyüşünde' başlıklı yazımızdan Yoldan Geçerken/ Mehmet Kazar 5 Ocak 2021
Reklam
İnsan bazen kendini şaşırtıyor, ha? Fazlasıyla uzak ihtimalleri, zayıf mı zayıf sinyalleri; senelerin arasında sönmüş, hükümsüz bir saniyeyi ciddiye alıyor.
"Müzik zamanla ilgilidir," dedim. "Zamanı kontrol etmektir. Lavtayı bıraktığında, bir an düşünceli göründü ve şuna benzer bir şey söyledi: "Bazen zamanı durdurmak istiyorum. Kimi zaman mutlu bir anımda, kilise çanlarının bir daha hiç çalmamasını istiyorum. Bir daha hiç pazara gitmemeyi istiyorum.... Ama hepimiz zamanın merhametine kalmışız. Aslında bütün teller biziz, değil mi? Bu son cümleyi söylediğinden kesinlikle eminim: Bütün teller biziz.
Sayfa 135 - Domingo yayınlarıKitabı okuyor
"Bazen kafamızdaki karmaşayı gidermeden yaşamaya devam edemeyiz; bazen gidersek bile devam edemeyiz. Hayat kafamızın içindeki midir? Dışındaki mi? Çoğu zaman bilemeyiz."
"Zaman bazen kuş gibi uçar, bazen de solucan gibi sürünerek geçer; ama insan en çok zamanın ağır mı yoksa çabuk mu geçtiğini fark etmediği vakit kendini iyi hisseder."
Reklam
“Canın sıkılır mı hiç ? Buda nerden çıktı şimdi ? Benim öyle sıkılırki bazen ne yapacağımı bilemem.”
Zaman (bilindiği üzere) bazen kuş gibi uçar gider, bazen sümüklüböcek gibi ilerler; ama insanın en çok hoşlandığı, onun çabuk mu, yavaş mı geçtiğini fark etmemesidir.
- Bir şey yok; yüreğim tıkandı; arasıra böyle olurum. Son­ra geçer. Bu bir dertmiş. Beni askere aha, bundan almadılar. İçimden, belki Cennet de seni bundan istememiştir, de­dim. Onunla yalnız kaldığımız zaman, bazen Cennet'in bah­sini açarım. O vakit, gözleri parıldamaya başlar. Sıska vücu­du bir yay gibi gerilir. - Nasıl hiç haber aldığın var mı? - Heriften ayrılmış diye işittim. - Ya şimdi ne yapıyormuş? - Günahı söyleyenin boynuna, kötü olmuş diyeler. Bunu duyunca ben ondan ziyade mahzun oluyorum. Fa­kat, o sırıtıyor. - Ben dedim. Ben dedim. Elbet, bir gün pişman olup gelecek. - Ya gelince kabul edecek misin? Cevap vermeden önüne bakıyor. Kendinden emin değildir. Hangimiz kendimizden emin olduk? Biz, erkekler, zavallı yaratıklarız.
Sayfa 114Kitabı okudu
“Yaşadığımı Görüyor Musunuz?” “Ah o şiir. ‘Dünya kaçtı gözüme’ diyor Asaf ve ‘çıkamaz’ diye bitiriyor şiirini. ‘Yuvarlağın Köşeleri’nde okuyoruz cümle cümle, devrile devirle. Toparlansak ‘köşesi mi olur yuvarlağın’ diye soracağız belki ama önemli değil. Zaten ‘Kırılmadık Bir Şey Kalmadı’ bizim de ne aklımızda ne kalbimizde. Ne yazdığını biliyoruz da nasıl okuyacağımız bilmiyoruz bazen. Okuduktan sonra kendimizi ne yapacağız, belki de bunu bilmiyoruz.” Sibel Oral
Kendini Ölçüye Vurabilmek
“Neleri hatırlıyoruz, niçin hatırlıyoruz? İntibalarımızın kaçta kaçı şuura intikal ediyor? Hatırlayıp hatırlamamakta hür müyüz? Şuur altında uyuyan ihsas ve intibalar yığınını yeniden niçin ve nasıl inşa ediyoruz? Bu inşanın sıhhati hakkında belli bir ölçümüz var mı? Bazen tam bir iyi niyetle mazideki olayları çarpıtmıyor muyuz? Aynı olayla ilgili çeşitli şahadetler nasıl kontrol edilecek? Hatıralarımızda ferdî ile sosyal’in payı nedir?” (Jurnal, 2.5.1982)
Sayfa 21 - İLETİŞİMKitabı okuyor
Resim