Senin sınırların, senin sınırsızlığındır. Çok basit bir hayat yaşarsın ve çizgiyi yakınlara çekersin. Bir bakıma bu mutluluk getirir, çünkü karmaşadan, yoksunluktan, yetersizlikten, hayallerden uzaksındır. Mutsuzluğu neyin getirebileceğini bilmiyor, hiç bir şey için gözyaşları dökerek, yeminler ederek, kendine yüzlerce sözler vererek ağlamıyorsun. Senin mutluluğun, mutsuzluğun varlığından bir haberdir. Sınırlarını genişlettiğin, çizgini biraz daha uzaklara çektiğinde başın belaya girebilir. Çünkü o cahillikten, bilgisizlikten uzak kalmaya başladığında hiç beklemediğin bazı seslerden şarkılar duyarsın. Muazzam bir an. Her şeyini oraya döküp bırakmak istersin, gözyaşlarının içinde bilgeliğin kudretiyle dolu özlem dolu bir sevgi. Sana ne yapacağını söylüyor ama sen her şeyden bir habersin, edindiğin tek şey bu kudretli algı. Yavaş yavaş öğrenirsin; hayatın bir bütün değil, paramparça binlerce anıdan oluştuğunu. Şimdi özlediğin o eski cahilliğindir. Nerede? Yarattığın sınırların ucu bucağı görünmüyor, özlüyorsun. Ama artık daha çok şey biliyorsun, suyun içinde nefes alamayacağını, ciğerine dolan her suyun seni yavaş yavaş öldürdüğünü. Suyun içerisinde nefes almayı göze koymuşsundur, çünkü yavaş yavaş ölmeyi de öğrenmek istiyorsun. Biliyorsun ki artık senin sınırsızlığın, sınırlarındır.