Reenkarne olarak kusursuzluğa ulaşmaya çalışan Milo'nun farklı hayat öykülerini de barındıran fantastik bir roman.
Binlerce yaşam ve bir o kadar yaşam sonrası deneyimi, Ölüm ile sağlığı tartışılır bir ilişkiye sahip ve kusursuzluğa uzanan bir ruh olan Milo karakterinin anlamlandırma, arayış, aşk, sevgi ve kabulleniş çerçevesinde ilerleyen; bazen de intikama, caniliğe, keyfiyete, paragözlüğe değen yaşam hikayeleri gerçekten de okumaya değer. Okudukça okuyasınız gelen bir akıcılık var kitapta, sonuca ulaşmaktan ziyade bu süreçte Milo'nun neler yapacağını merak ediyorsunuz. Yine batıracak mı yoksa sonunda tüm bu doğum-ölüm olayında yırtacak mı? Yırtacaksa nasıl yırtacak: hiçlik mi sonsuzluk mu? Yer yer güldüren, hüzünlendiren, düşündüren ve sorgulatan; bir ruha kaç farklı karakterin sığabileceğini ve karakterin asıl olarak, yaşam çevresiyle de birlikte, yaşayış içerisinde gelişen bir oluşum olduğunu bize çok güzel anlatan bir kitap.
Son olarak, kitabın kapak tasarımına bayıldım. İlk gördüğümde anlam verememiştim ama kitabı okudukça çok daha anlamlı ve estetik gelmeye başladı, içerikle uyumu gerçekten mükemmel bence.
İlyada ve Odyssea'dan sonra Homeros'un kızını okumak leziz bir tat bırakmıştı ruhumda. Üstüne bir de Odyssea'ya dair bambaşka ihtimalleri okumak zihnimi genişletti resmen.
Odyssea'nın 44 farklı öyküsü var kitapta. Baştan sona yeniden yazılmış halleri değil tabi... Kimisinde Troya savaşı, kimisinde savaş öncesi, kimisinde yolculuğun kendisi, kimisinde bambaşka olaylar üzerinden değişik ihtimallerin olduğu 44 farklı öykü. Okurken çok zevk aldım. Bazen üzüldüm, bazen şaşırdım, bazen anlamlandırmakta zorlandım ama her türlü çok zevkliydi. Destanı Homeros'tan okumadan önce bu kitabı okumayı tavsiye etmem açıkçası. Neyin ne olduğunu bilip ona göre okumak daha mantıklı olur diye düşünüyorum.
Manguel'in karakter/yaratık incelemesi yaptığı bu deneme kitabına eleştiri getirmeyi haddime göremiyorum. Öyle güzel ve detaylı ancak kısa ve incelikli bir şekilde incelemelerde bulunmuş ki buraya ne yazsam kendimi eksik hissedeceğim.
Tam 37 efsanevi yaratığın kendi kurgusu içinde 3-4 sayfalık incelemeleri ve birer çizimleri var kitapta. Lilit'ten Eyüp'e, Şeytan 'dan Yunus'a, Don Juan'dan Quasimodo'ya ve çok daha fazlası. Filmi olan kitapların filmdeki boyutlarına da değinmeyi es geçmemiş Manguel. Yaratıkları incelerken hem içinde bulundukları kurgulara, hem yazarın/karakterin yaratıcısının içinde bulunduğu duruma hem de bu karakterin bizlere, okuyucuya geçişine değinmiş. Anlaşılır, karmaşaya kaçmayan ancak esprili bir kalemi var. Rahatlıkla okunabilecek ancak okuduktan sonra üzerine düşündürtecek incelemelerle dolu bir kitap. Tavsiye ederim.
Onun kitapları nasıl okuduğunu henüz anlayamasam da kitap okumayı öğrenmem gerektiğini fark ettim...
Gerçeğe ulaşmak, artık ölümden korkmamak demektir. Her ikisiyle de yüz yüze gelmek büyük cesaret gerektirdiğinden, ölümle gerçek birbirine benzer. Gerçekler de insanı öldürdüğü için, ölüm gibidir.
Sürekli değiştirmeye çabaladığımız ve sürekli de bunun için hor görülüp alay edildiğimiz ataerkil düzenin din istismarıyla birleşmesinin bir kadın için ne kadar acı verici olduğunu anlatan gerçek bir hikaye. Gözlerim dolu dolu çünkü Firdevs karakterinin yaşadığı zorlukları anlayabiliyorum. Maruz kaldığı şeyler öyle büyük ama içinde bulunduğu toplum için öylesine sıradan ki, bu bile insanın canının acımasına yetiyor.
Kadın sadece bir bedenden ibaret ve bu bedenin tek işlevi de erkeğin ihtiyaçlarını karşılamak. Yaş, konum, meslek, duygular vs hiçbir şeyin önemi yok. Kadınsan hizmet etmeye mecbursun. Yediğin yemek bile öylesine göze batıyor ki doyduğunu hissedemiyorsun, böylesi bir yaşam mümkün mü? Buna yaşam denir mi? Her bakışın ardında niyet sorgulamak zorunda kalmak, iyi olarak okunan niyetlerin bile ardında nice kötülüklerin saklı olduğunu görmek, bu kötülüklerin sebepsizce hedefi olmak ve asla kaçamamak...
Gerçekler en yalın haliyle anlatılmış, okurken beynimizin alev alev yandığını hissetmemizin sebebi bu çünkü kadınlar olarak Firdevs'i anlamak için empati kurmamıza gerek kalmıyor: biliyoruz. Kıyafet olarak, düşünce olarak, birtakım olanaklar açısından daha özgür olduğumuz düşünülse de rengine bile dikkat edemediğimiz onlarca, belki yüzlerce çift gözün tacizini biz de yaşamadık mı? İyi niyet olarak yorumladığımız her eylem bir bizden bir beklentiye dönüşmedi mi? Suçsuz olduğumuz durumlarda bile mahkum edilmedik mi? Erkeği aklama çabası kadar kadını karalama çabalarına her gün maruz kalmıyor muyuz?
O güzel burnundan öpüyorum Firdevs, kadınların gözlerini kaçırmak zorunda kalmadığı özgür yıllara...