Sarılmak En Güzel Eylemdir…!
This text has been automatically translated from Turkish. Show Original
-Hugging is the art of loving.- The essence of a hug is from the heart, not the wrist. If you're going to hug, hug wholeheartedly...! . As if seeing it for the first and last time Hug your loved ones tightly, often. To hug, to sweep you off your feet, It means hitting the breath. Conquering the heart means putting a heart on the right side. To hug
375 syf.
7/10 puan verdi
·
Read in 6 days
FİKRİN FAHİŞELİĞİ
Yeğenim henüz iki yaşında, adı Muhammed. Parka doğru yol alıyoruz. Ailenin ilk torunudur kendisi. Bir dediği iki edilmiyor haliyle. Parkta oynayan çocuklar görüyoruz. Hallerine bakınca Suriyeli ya da Afgan olduklarını anlıyorum. 3 çocuk kendi aralarında top oynuyorlar. Topları bizim tarafa doğru geliyor. Tam yanımıza gelince Afgan oldukları belli
Uçurtma Avcısı
Uçurtma AvcısıKhaled Hosseini · Everest Yayınları · 2021165.3k okunma
Reklam
BİR KAÇ İYİ FİLM :))
Film önerisi isteyenlerin ilgisini çekeceğini düşünüyorum.. 1- Yağmur Adam (Otizm) 2- Benim Adım Sam (Zeka geriliği olan bir baba ve kızı) 3- Sol ayağım (Fiziksel engeli olan bir adam) 4- Guguk Kuşu (Psikiyatri kliniğinde geçen olaylar) 5- Aklım Karıştı (Psikiyatri kliniğinde geçen olaylar) 6- Akıl Oyunları (Şizofreni) 7- Wilber Ölmek
Hiç evlenmemiş ve çocuğu olmayan Franz Kafka, Berlin'de bir parkta yürürken, çok sevdiği oyuncak bebeğini kaybettiği için ağlayan küçük bir kız çocuğuyla tanışır. Kafka, çocukla birlikte bebeği uzun süre arar ve başarısız olur. Ertesi gün onunla, bebeğini aramak için yeniden buluşmak istediğini söyler. Fakat yine bebeği bulamazlar. Kafka, kıza bebek tarafından yazılmış bir mektup verir. Mektupta "Lütfen ağlama, dünyayı görmek için bir geziye çıktım. Sana maceralarım hakkında yazacağım", diyordu. Böylece, Kafka'nın yaşamının sonuna kadar devam edecek bir hikâye başlar. Kafka, küçük kızla her buluşmasında bebeğin maceralarının yazılmış olduğu mektupları okur ve akabinde çocuğun çok mutlu olduğunu görür. Kafka, Berlin'e dönmeden önce oyuncak dükkanına uğrar ve bir tane bebek satın alır. Daha sonra kız çocuğu ile buluşmaya gider. Bebeği çocuğa uzatır. "Ama hiç bebeğime benzemiyor," der kız. Kafka, bebeğin yazdığı bir başka mektubu çocuğa verir: Mektupta “Seyahatlerim beni değiştirdi." yazmaktadır. Küçük kız yeni bebeği kucaklar ve onunla mutlu bir şekilde evine gider. Bir yıl sonra Kafka ölür. Yıllar sonra, bir yetişkin olan kız, bebeğin içinde bir mektup bulur. Mektupta şöyle yazmaktadır: "Sevdiğin her şey muhtemelen kaybolacak, ama sonunda sevgi başka bir şekilde geri dönecek." İmza Franz Kafka.
Hiç evlenmemiş ve çocuğu olmayan Franz Kafka, Berlin’de bir sokakta dolaşmaktadır. Ağlayan bir kız çocuğuna rastlar. Çocuğun , sonunda parkta çok sevdiği oyuncak bir bebeği kaybettiği için ağladını anlar. Kafka , çocuğa bebeği beraber parkta ararlar ama o gün bebeğin kaybolan izine rastlamazlar. Ertesi gün aramaya karar verirler. Ne de olsa
Her şey sende gizli
Yerin seni çektiği kadar ağırsın, Kanatların çırpındığı kadar hafif.. Kalbinin attığı kadar canlısın, Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç... Sevdiklerin kadar iyisin, Nefret ettiklerin kadar kötü.. Ne renk olursa olsun kaşın gözün, Karşındakinin gördüğüdür rengin.. Yaşadıklarını kâr sayma: Yaşadığın kadar yakınsın sonuna; ne kadar yaşarsan
Reklam
622 syf.
10/10 puan verdi
·
Liked
·
Read in 20 days
"Niçin uyuyorsun?" "Vaktin nasıl geçtiğini bilmemek için."
Oblomov
Oblomov
nasıl bir kitaptı bir alıntıyla anlat deseler, bu diyaloğu seçerdim. Zira Oblomov, hayatını yaşamak, çalışmak, hareket etmek, gezmek yerine günün hangi saat diliminde olduğu fark etmeksizin uyumayı tercih eden; günlerini yatakta ve aynı odada geçiren bir
Oblomov
Oblomovİvan Gonçarov · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202139.6k okunma
Yenidoğan Nöbet Günlüğü
Gece yarısı sessizlik, hastanenin neonatal yoğun bakım ünitesinde bir kenara çekilmiş bir masada oturuyorum. Etrafım, hayata yeni başlangıç yapan minik canlıların soluk alışlarını destekleyen makinaların hafif uğultusu ile dolu. Pediatri asistanı olarak, gece boyunca bu yeni doğan bebeklerin her birinin hayatını desteklemekle görevliyim. Kitaplar yazan biri olarak da, bu deneyimler bana ilham veriyor; her bebek, henüz anlatılmamış bir hikayeye sahip. Nöbetim, düzenli kontrollerle başlıyor; her bir bebeğin vital bulgularını, IV hatlarını ve solunum cihazlarının ayarlarını kontrol ediyorum. Her şey yolunda mı, bir problem var mı diye gözden geçiriyorum. Zaman zaman, bir bebeğin durumunda ani bir değişiklik oluyor, bu da hızlı ve kararlı bir müdahale gerektiriyor. Bu anlar, hem zorlayıcı hem de öğretici olabiliyor. Her müdahale, bana hem tıbbi becerilerimi hem de insan olarak empati yeteneğimi geliştirme fırsatı sunuyor. Gece ilerledikçe, sessizlik ve yoğunluk arasındaki bu döngü devam ediyor. Her serbest anımda, gözlemlerimi, düşüncelerimi ve hissettiklerimi bir kenara not alıyorum. Bu notlar, daha sonra yazacağım kitaplara esin kaynağı olacak. Yoğun bakım ünitesinde geçirilen her an, insan yaşamının ne kadar kırılgan ve aynı zamanda ne kadar dirençli olduğunu hatırlatıyor. Sabaha karşı, yeni bir günün ilk ışıklarıyla birlikte, nöbetim sona eriyor. Yorgun ama bir o kadar da dolu hissediyorum. Hastaneden ayrılırken, gözümde canlanan hikayeler, yazılacak kitaplar ve mesleğimin sunduğu zorluklar ve ödüller üzerine düşünüyorum. Yenidoğan yoğun bakım ünitesinde bir gece daha, hem bir doktor hem de bir yazar olarak beni daha da ileriye taşıdı.
Hayat dediğin, çocukluğumuzun söküklerini dikmekle geçen zamandır
-bazı çocuklar; günaydını uyandıkları için değil, yaşadıklarını belirtmek için derler- . -el bebek gül bebek davranmaz onlara hayat, ekmeğe bal-kaymak değil, canım acıları katık ederler- . velhasıl, -boyunları hep büküktür, boynuna kimsesizlik kimliği astığımız çocukların.- Kabuslar yaşatıp, Uykusunu böldüğünüz çocuklar da Tanrı da sizi affetmez.
8 Mart...
İlk iftira Havva'ya atıldı, yasak elmayı yedi diye... Sonra da bizi doğuran siz değilmişsiniz gibi 'Ademoğlu' koydular hepimizin adını... O günden bu yana tüm zorluklar katlanarak arttı sizin için. Sadece kadın olduğunuz için itildiniz, dövüldünüz, öldürüldünüz... İnsan olup olmadığınıza dair konferans bile düzenlendi Suudi Arabistan'da... Hem de daha birkaç yıl önce... Doğurdunuz olmadı, ürettiniz olmadı, yeri geldi herkesten iyi yönettiniz ama yine olmadı... Erkeklerin at-avrat-silah üçlemesinin bir parçası olmaktan kurtaramadınız kendinizi bir türlü... Sokakta, mutfakta ve yatakta belirlenen görev dağılımının dışına çıktığınız anda hemen yerinizi bir başkasıyla doldurdular... Siz eksik etektiniz. Saçı uzun aklı kısaydınız. Karı gibi gülmek, karı gibi ağlamak, karı gibi dırdır etmek gibi sayısız deyimler bulup erkekler olarak birbirimizi aşağılamak için kullandık adınızı... Çünkü sizin gülmeniz de ağlamanız da konuşmanız da dert oldu dünyaya... Kiminizi okutmadılar, kiminizi çocuk yaşta evlendirdiler. Daha elinize oyuncak bebek almadan kucağınıza canlısını aldığınız zamanlar oldu... Şimdi şöyle bir durup düşününce 8 Mart'ın, Kadınlar Günü değil de, erkekler için bir utanç günü olduğunu artık çok net görebiliyorum. Böyle bir günün var olmasına neden olan kadınlar değil, erkeklerin ta kendisi çünkü... O yüzden bu günü kutlayarak değil de utanarak geçirmeyi kendime görev biliyorum... Hakkınızı helal edin... Necip G.
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.