A Vagabond Song
There is something in the autumn that is native to my blood— Touch of manner, hint of mood; And my heart is like a rhyme, With the yellow and the purple and the crimson keeping time. The scarlet of the maples can shake me like a cry Of bugles going by. And my lonely spirit thrills To see the frosty asters like a smoke upon the hills. There is
Ben harbiden ben miyim? üzerime gelmeyin Becerebilirsem ufalanıyorum Insan büyüdükçe - kusura bakma - giderek kendine benziyor Ben bir beni bulup içine girip saklanırsam, kim beni bulur? Olduğum gibi, olduğum gibi, olduğum gibi bul Ben her zaman ben miyim? Cinayetler miyim? Gebere gebere çoğalıyorum
Reklam
Aynası iştir kişinin lafa bakılmaz
Alman’ı, İtalyan’ı, Türk’ü hepimiz insanız, algı yönetiminden etkilenebiliriz. Fakat buna rağmen  yaşadıklarını sorgulayabilen insanlar algı yönetiminden etkilenmemeyi becerebilirler. Saf insanlar sihirbazlara kanarlar, küçük yaşlarda sorgulamayı öğrenmiş, düşünce becerileri gelişmiş kişiler ise sihirbazlara ve onların taktiklerini kullanan siyasetçilere inanmazlar.
Olurda bir gün becerebilirsem bir sana inanmak isterim…
Taşın altına elini koy
Padişah ya da sultan yolun ortasına büyük bir taş koyuyor. Sonra insanlar ne yapacak diye pencereden seyretmeye başlıyor. Vezir geliyor, taşı görüyor, taşın etrafını şöyle bir dolaşıyor ve "gidip Sultanımla konuşayım, yolun ortasındaki taşı kaldırması için bir adam bulalım, bir kadro ihdas edelim" diyor. Komutan geliyor. O da kendi kendine; "Gidip vezirle konuşayım. Yolun ortasına taş bırakanlara hangi cezayı vereceğimizi kararlaştıralım" diyor. O da ceza peşinde. Saray dalkavuğu geliyor, taşın etrafında taklalar atıyor, oturuyor, yolun ortasına bırakılmış taşa şiir yazıyor. "Padişaha okuyayım" diyor. En son sırtında sepeti olan bir köylü geliyor. Öğrenmiş, yolun ortasındaki taşı kaldırmanın sadaka olduğunu. Sepetini kenara koyuyor. "Kaldırayım" diyor, kimsenin ayağına, hayvanına, arabasına takılmasın... Ya Allah, Bismillah deyip taşa sarılıyor. Sağa, sola derken taşı kaldırıyor kenara. Sonra bir bakıyor ki; taşın altında bir kese, içi altın dolu. Şaşırıyor. Altınların üzerinde de bir not. Padişah şöyle yazmış: "Bu kesedeki altınlar, taşın altına elini sokmayı becerebilenler içindir." İşte bu taşın altına elini sokma hikayesi buradan geliyor. Gerçek şudur ki; İnsanlar yolllarının üzerindeki taşları, kalplerinin içindeki taşları, akıllarındaki taşları ve hayatlarının içindeki taşları ayıklamadıkları sürece güzelleşemiyorlar. Eğer şehirler, insanlar ve mekanlar güzelleşecekse içimizdeki ve dışımızdaki yol ortası taşlarını kaldırmak zorundayız. Yolumuzun üzerindeki taşları ayıklamayı becerebilirsek hayat güzelleşecektir.
Nurullah Genç
Nurullah Genç
Ne zaman kendimi çok iyi hissetsem bir şekilde hüzünleneceğim şeyler yaparken buluyorum kendimi. Garip bir keyif alıyorum bundan. Diğer türlü amacımı yitirmiş, boşluğa düşmüş gibi hissediyorum. Sürekli iyi hissetmenin iyi bir şey olduğuna ikna olamıyorum. Bu gelgitlerle ordan oraya savrularak, bazen severek bazen söverek ve en önemlisi sonunda -eğer becerebilirsek- bu duruma gülerek bize ayrılan sürenin sonuna geleceğiz. Sürenin bitecek olması korkutmuyor ama ya tüm bunlara gülmeyi beceremezsek ne olur halimiz? Söylene söylene gebeririz. Ben söylenmek değil, gülmek istiyorum. Hayatımın nihai hedefi olarak hayatımın tümüne gülebilmeyi koyuyorum.
Reklam
319 öğeden 61 ile 70 arasındakiler gösteriliyor.