"Çünkü Allah, ateş içinde ni'met sofrası kurmuştur."*
Yakıp kavuran ateşten ni'met olur mu?
Yanan ateş insanı korkuya düçar eyler de kendisini yakmasından korkar.
Öz canına zarar verir endişesi ile yakınlaşmaya korkar da uzak durur.
Endişesi beden elbisesinin yıpranmaması, mal'ının zarar görmemesidir. Bu korkulan, bela okunan ateştir.
Peki ya ni'met olan ateş nedir?
Ateş hep yakıp yıkıcı mıdır ki hep belaya ve korkuya esir düşer. Ni'met olan ateş yakacak beden de mal da aramaz. O'nun yakıcılığı ruha'dır. Ruh'un gıdasıdır yanmak, yanıp kül olmak. Hak için yanan ruh, ni'met ateşinin tadına varmış, vardıkça yanmış. Ruh yananın kendi özü olduğunu unutmuş da küle dönmüş...
Ateş ; kimine dert, kimine derman, kimine de imtihan. Hepsinin ortak paydası da kim tarafından yaktığının bilincinde olmak.
*
Peki, ruh nedir? "Rüzgar" anlamına gelen rîh ile aynı kök-ten gelen Arapça rûh kelimesinin bizzat kendisiyle bize birtakım ipuçları verilir. Rüzgâr, varlığı ancak etkisiyle görülür kılınan bir şeydir. O bir ağacın dallarını oynatır, yerden toz kaldırır veya yü-zümüze çarpar. Onun orada olduğunu biliriz, ama göremeyiz; biz yalnız etkilerini görür ya da hissederiz. Aynı şekilde ruh da (Latince olarak da yine rüzgar anlamına gelen spiritus) görüle-mez; ama etkileriyle varlığını duyurur. Su ve toprak olan beden ise hayatın bütün belirtilerini izhar eder. Uyuyan ve ölü bir be-den aynı görünür; ama bu ikisi arasında çok büyük bir fark var-dır. Fark, "ruh" denen görünmez bir şeyde yatar.