Gecikmiş bir gizlemi
Birikmiş bir özlemi
Sakladınız mı...
Gelmeyecek bir gideni,
Olmayacak bir nedeni
Beklediniz mi...
Bir gerçeği erken,
Bir açlığı tokken
Anladınız mı...
Hep mi hep ölecekmiş gibi
Hiç mi hiç ölmeyecekmiş gibi
Yaşadınız mı...
Niye inanmadığımız şeyleri savunmak zorunda bırakılıyoruz, niye yapmak zorundayız ve niye bu kadar anlaşılmıyoruz? Evet anlaşılmamak, insan için en korkunç şey bu olabilir. Anlaşılmamak.. Hem de bir kişide bile. Anlaşılma duygusunu tadamamak. Ya da şöyle söyleyeyim bir kişide tatmak ama keşke tatmasaydım demek. Birinin iyi gelmesi ama aslında onunda diğer o yabancılar gibi olduğunu hatta daha acımasız olduğunu fark etmek. Anlatmak.. Anlamayacaklarını bile bile anlatmak. Bu duyguyu hiç yaşadınız mı? Duymasını isteyip kulağına bağırdığınız insanlar oldu mu ve sizi duydular mı? Siz duymamasına rağmen devam ettiniz mi? Bağırırken anlaşılmadığınız için hıçkıra hıçkıra ağladınız oldu mu? Ve sonra susmayı beklediniz mi? Hak etmediklerinizi yaşamayı kabul ettiniz mi? Etmek zorunda kaldınız mı? Anlaşılmak büyük nimettir kaybetmeyen ya da hiç tersini tatmayan bu dediklerimi anlayamaz. Anlaşılmasını da beklemez bunları yazan, hayatı boyunca anlaşılmamış o kişi.
Öyle ağır acılar yaşanıyor ki gözlerimizin önünde ve biz o kadar çaresizce şahit oluyoruz ki bunlara; söyleyebileceğimiz hiçbir söz taşıyamıyor artık anlamını.
Acıları hiç umursamayanlarla çok umursayanlar arasındaki tek fark kalplerinde biriktirdikleri. Çaresizlik, kalbimiz dışında her şeyi yutup içinde eritecek kadar genişletti
Gelmeyecek bir gideni,
Olmayacak bir nedeni
Beklediniz mi..
Bir gerçeği erken,
Bir açlığı tokken
Anladınız mı..
Hep mi hep ölecekmiş gibi,
Hiç mi hiç ölmeyecekmiş gibi
Yaşadınız mı..