O rahvan atları anlaşılır kılan sabahlarda
göğsü kasvet sayrılarıyla çarpışıp
delişmen çocuklarını azdırırken dünya
şehrin çarşılarından esen telaş
hıçkırıklarla akşamı karşılayan bir aldanış gibi
babamın incinmiş sesine çökerdi.
yatağına ilk kez akan bir nehrin hırçınlığıyla
karın kapadığı rayları temizleyendi babam.
bir nasihatin başlangıcındaki
Hiç kimseyi seninle aynı tutmak olur mu? Aşk bir keredir bir sonraki aynı yeri bulur mu? Yürüyerek gidiyorum hiç acelem yok ayrılığa seninkisi bitmiş olabilir benim duygum bir bela. (Hande Yener)
Sen bir kızı sevsen, ona bir bela teveccüh etse, o belayı kendi üzerine çekersin. Aşk adama bunu yaptırır, sevgi bunu yaptırır. Onu öldürecekler, beni öldürün onun yerine dersin. Çok olmuş şeydir. Hayatını ifna eder bir sevdiği kız için bir delikanlı. Başka insanlarda da olur. Sevgi böyle bir şeydir. En büyük bedeli muhabbete ödersin. Yanlış adam sevmeyin. Yanlış adam sevmeyin. En büyük bedeli sevdiğiniz adamlar dolayısıyla ödersiniz. Maddi, manevi...
Budur
işte bir daha korkmamak için korkmaz
görünen korku
işte şehirleri bayındır gösteren yalan
işte mevsimlerin değiştiği yerde buharlaşan
kelepçeler, sürgünler, gençlik acılarıyla
güç bela kurduğum cümle işte bu;
ten kaygusu yüklü ağır bir haç taşımaktan
tenimin olanca ağırlığı yok oldu.
Solgun evler, ölü bir dağ, iyice solmuş dudak
bile bir bir çınlayan ihtilal haberidir
ve gecenin gümüş ipliklerden işlenmiş oluşu
nisan ayları gelince vücudu hafifletir
şahlanan grevler içinde kahkahalarım küstah
bakışlarım beyaz bulutlara karşı obur
marşlara ayarlanmak hevesindeki sesim
gider şehre ve şaraba yaltaklanarak
biraz ağlayabilmek için
fotoğraflar çektirir
babam
seferberlikte mekkâredir.
youtu.be/DacHvLiUcck?si=...