„Sana da güven ve sevgim, gerçekten, matematiğin değil, şiirin diliyle SONSUZ... Ama. Bir “ama” var, psikolojik yapının zorunluluğu olan “etkilenme”den endişe edeyim mi? Uzun sözün kısası, ne kadar seversen sev, hangi mecburiyetle gidersen git, sevdiğin ya da gittiğin kimseyi laf dönüp dolaşıp Ahmet Arif hikâyesine dökülünce, susturacak mısın? Bunu rica ediyorum. Çok ağır bir külfet mi acaba? Özlemin ağzına kilit vurmak da zor, susturamasan bile, dalga geçebilir, ciddiye almayabilirsin. Bunu yap bari.
Bak, ben bir hal çaresi buldum. Uygun buluyorsan sen de böyle yap. Ben, senin hakkında senden gayri hiç kimsenin (ama hiç kimse!) dediklerine inanmayacağım, kulak asmayacağım. Farkındaysan şimdiye kadar da, belki hissî olarak, böyle davrandım. Hiç kimsenin, seni küçültücü hareket ya da sözlerine müsaade etmeyeceğim!
Bırakalım artık bu timsah sofrası, katil dırıltıları. Senin deyiminle “Bunlar bitti artık ve bulduk birbirimizi.” Sahi, nasıl oldu bu yahu? Ah, çok zalimlik ettin, çok... Demek, seni o kadar üzmüş, kırmışım ki buna mecbur oldun..“