".....hatta annemiz gibi sevgili eski kafalı yaşlı kadınların da deli olduğunu söylerler. Ah, bu ciddi bir meseledir, insan bu doktorlara şunu sorabilir: Peki o zaman akıllı insanlar nerede? Hep haklı olan genelev fedaileri mi onlar? Belki de. O zaman seçilecek ne var? Neyse ki seçme şansımız yok."
"İnsan zihni tuhaf, dedim. Belki de kendimi bastırıyorum, belki o haklı ki genelde öyle olur ve içimde bir yerde önemsiyorum. Öyle bile olsa hissetmiyorum. Umurumda değil. Onu görmek, konuşmak ya da daha iyi hissetsin diye bir şeyler yapmak istemiyorum. Hayatım boyunca birileri iyi hissetsin diye didinip durdum ama elimde koca bir hiç kaldı."
Etik ve ahlak konularında da Hume Rasyonalizme karşı çıkmıştır. Rasyonalistler haklı ile haksızı ayırt etmenin insan aklına özgü bir şey olduğunu düşünüyordu. Bu doğal
hukuk anlayışına Sokrates'ten Locke'a kadar pek çok filozofta rastladık. Ama Hume ne yapıp ne söylediğimizi aklın belirlediğine inanmıyordu."
"Ne belirliyordu peki?"
"Duygularımız. Muhtaç birine yardım etmeye karar veriyorsan, seni buna zorlayan duygularındır, aklın değil."
"Ya yardım etmek filan istemiyorsam?"
"O zaman da belirleyici olan duygularındır yine. Muhtaç birine yardım etmemek akla ne uygundur ne de aykırı, ama belki bayağı bir davranıştır."
"Ama bir yerde bir sınır olmalı mutlaka. Başka bir insanı öldürmenin doğru olmadığını herkes bilir."
"Hume'a göre her insanda başkalarının ne hissettiğine dair bir duygu vardır -hali iyi mi, yoksa acı mı çekiyor. Yani duygudaşlık gibi bir yeteneğimiz var. Ama bunun akılla hiçbir ilişkisi bulunmaz."
günümüz uygarlığının içinde bulunduğu duruma, mutluluk verici bir yaşam düzeni talebimizi yerine getirmekte ne denli yetersiz kaldığı, belki de önlenebilecek ne çok acıya izin verdiği
şeklinde haklı olarak karşı çıkıyorsak, yetersizliğinin köklerini acımasız bir eleştiri ile ortaya koymaya çabalıyorsak, bu yaptığımız uygarlık düşmanlığı değil, en doğal hakkımızı kullanmaktır.
Yazar eristik diyalektik adını verdiği haklı çıkma tartışma sanatı kitabında haklılıktan bağımsız olarak sadece haklı çıkma yöntemlerini inceliyor. Herhangi bir fikrin ya da konunun doğru olsun veya olmasın mutlak doğru gibi görünmesini sağlayacak 38 hile ile bu durumu açıklıyor. İnsanın doğasında bulunan kötülük, kibir ve sahtekarlıktan haklı çıkma arzusunu hem karşı tarafı hem de dinleyicileri ikna ederek gerçekleştirmenin yollarını aramış ve buna ek olarak bu hileleri bize karşı kullananlara karşı kendimizi nasıl savunacağımızı gösteriyor.
Yazarın bu kitabını kendi açımdan değerlendirecek olursam yanlış olan bi tezi,bir konuyu, tartışmayı hile yöntemleri ile savunacak olmak bence etik olarak çok yanlış buluyorum. Aslında belki de bazı meslekler için özellikle savunma konusunda öne çıkan hukuk mensupları ve öğrencileri için okunması gereken iyi bir kitap olabilir.
Haklı Çıkma SanatıArthur Schopenhauer · Can Yayınları · 20232,376 okunma
Çilekli dondurmadan bir kaşık alıyor çocuk, korkunç buluyor. Hemen her şeye, bebek mamalarına, sebzelere, suya sızan, kimi pençesine alacağı belli olmayan bir siyanür sızıntısı var ülkede. Çocuğuna aldığı ilk dondurmanın siyanürlü olduğunu bilmeyen baba, şımarıklık etme diyor, ye şunu! Çocuk tadı berbat dese de zorla ağzına sokuyor dondurmayı. Ta
“O kendisi olmak için beni unutmağa belki muhtaç! Fakat ben ancak onun sayesinde biraz kendim olabiliyorum. Bu, belki de onun hiç anlamayacağı bir şey. O benim kaderimi bitmiş biliyor ve bunda haklı! Fakat ben onun kaderi üstüne acz içinde titriyorum.”
Haklı ya da haksız olmadan yazmak istiyorum, doğru ya da yanlış da sizin olsun. Söylediğim her şeye bir kulp takılabildiği için çekiniyorum konuşmaktan. Belki yazmak,fakat altına imzamı atamam zaman durmadığı müddetçe. Yürüsem suç,ayağa kalksam suç,konuşsam suç, sussam belki suç. Ne de kaybolmak bir çare. Yalnızca kendimi duyumsamak,hissetmek istiyorum. Bakın işte,tüm bu kalabalık ve hengame içinde kaybolmadım ve ben de insanım, benim de kalbim var;bir bu anlaşılsın istiyorum. Kimseye kırılmayacak kadar korkuyorum,korkağım. Bir hakkım olduğunu serdedemem, korkarım üzerime çullanırlar diye. Korkarım,meramımı açarsam susturmaya çalışırlar diye. Bir çığlık atmak istiyorum o zaman yalnızca, ben ve siz beni duyun,hissedelim varlığımı,fakat ne dediğimi anlamayın ki suçlamayın beni yine. Şikayetçi değilim,başıma gelen her şeyin müsebbibi benim, biliyorum. Ölmeden önce yalnızca, gerçekten bir insanla konuşabilmek ve onda kendimi hissetmek isterdim.
Tüm bunlar çok mu karışık? Belki de öyledir,fakat böylesi daha iyi. İnsanlar bilmedikleri değil, anladıklarını sandıklarının düşmanı çünkü. Ben anlaşılır sayılıp düşman kazanmak istemiyorum. Cesaretim yok.
Belki her şey hakikattir. Belki her kavgada bir hak, bir haklı ve bir haksız vardır. Fakat aşkta ne hak, ne haklı, ne haksız, hatta ne de bir hakikat vardır. Onda yalnız bütün bunların yokluğundan var olan bir şey, güzellik vardır.
Sistemde bir hata vardı; belki de şimdiye dek karşı çıkılmaz gördüğü uğruna bir çok kişiyi feda ettiği, şimdi de kendisinin feda edildiği ana kuraldaydı yanlışlık yani " varılacak sonuç, kullanılan yolları haklı kılar" kuralında. Devrimin yarattığı sadık kardeşliği yok eden hepsinin deliler gibi dağılmasına yol açan bu cümleydi işte.
"İnsan, haklı olduğunu bile bile kaçar mı?"
"Kaçabilir,"
"Evet, bu kadar haklı olduğu halde, böylesine haksız görünmeğe dayanamamıştır. Kaçmakla, bir bakıma bütün dünyayı suçlamaktadır belki de. Böyle bir topluluğun içinde yaşayamayacağını anladığı için kaçmaktan başka çare bulamamıştır."
Zübük, 1961 yılında Aziz Nesinin yazdığı 1980 yılında sinemaya uyarlanan toplum eleştirisini çok güzel şekilde işlemiş güncelliğini hala
koruyan bir başyapıttır desek abartmış olmayız. TDK sözlüklerinde kayıtlı olmayan "Zübük" kelimesi Aziz Nesin'in kullandığına göre "Kendi çıkarları için her yolu mübah sayan, namussuz,
Sabahın dördü beşiydim
senden sonra
Belki de hep öyleydim
sadece ışığın sokağımı aydınlattı.
Güneş bana hiç doğmadı sevgilim.
Bundandı her ışığı güneş sanmam.
Her defterimi sana harcadım.
Beş kuruşum yok
yeni şiirler yazmaya.
Cebimde birikmiş cümlelerle
veda edemem ki sana.
Şimdi uğrunda harcadığım
papatyaları seviyor
sevmiyor diye diye
taç yaptım
dokunmaya kıyamadığın saçlarıma.
Papatyalar haklı çıktı sevgilim.
Sevmiyor(sun).