“Tanrıçalar kızgın," dedi. "İntikam istiyorlar."
“Belki de onlara intikamlarını vermem gerekiyordur.”
“Onlar geri geldiğinde, Tanrı hepinizi korusun.”
“Gökyüzü değil, Tanrı dedin. Hepimizi değil, hepinizi dedin.”
“İnsanlar bir Tanrı'ya inanıyor. Alfinler gökyüzüne. Ben ise Nova, sadece kendime inanırım. Ve tanrıların iyi veya kötü olmaması gerektiğine. Tüm kutsal kitaplar, dinler ve varlıklar Tanrı'nın doğruyu bildiğini ve yapacağını savunur, buna, tanrılarının adaletine inanırlar. Tanrı'nın böyle bir zorunluluğu olduğunu sanmıyorum. Özellikle şeytan çoktan kazanmışken o savaşı.”
“Kazanmışken derken, ne demek istiyorsun?”
“Adem o elmaya uzandığında zaten savaşın galibi belliydi.”
“Bu akıldışı,” dedim.
“Öyle. Ama bu, doğru olmadığı anlamına gelmez. Bütün bunların hepsi ahitlerde yazılıyken neyi bekliyordunuz, cennet ve cehennemi mi?”
“Umut.”
“Biri canını çok yaksa ama sonrasında sana çok güzel bir yaşam vaat etse, kabul eder miydin?”
“Belki.”
“Ama bu yaşadığın acıyı yok etmezdi, o acının hissettirdiklerini unutturmazdı, o iyi yaşama istesen de sahip olamazdın Nova. Bazı şeyleri yok saymak gerçekten onları yok etmiyor ve bana kalırsa insanlar en çok bu konuda hatalar yapıyor. Gözlerini kapattığın zaman güvende olmazsın, karanlıkta saklananlar yok olmaz sadece kendini savunmasız kılarsın.”
“Ve Nova," diye fısıldadı parmağını şaklatıp kalkanı kaldırdıktan sonra. "O savaşta ben şeytanın tarafını tutardım.”