Hiç unutmam, on altı yaşındaydım, bir gece mahallede
yangın çıktı, bu müezzin korkmayayım diye beni evine
götürdü, yangının alevlerine bakarak çubuğunu yaktı; ben
ağlayacak gibiydim: “Acaba yangın bizim evi yakar mı?”
diyordum. Adamcağız, en şefkatli bakışıyla bana dedi ki: “A
kızım, a yavrum, yangınlar yalnız tahtaları yakar. Biz tahta
mıyız ya? Biz insanız, maneviyatımız var, yangından ne
pervamız olacak ki? İki rekât namazı nerede olsa kılarız,
secde-i rahmana kapanırız.” Bana bu sözler ne büyük ideal
verdi. Tasavvur edemezsiniz.
Yeryüzüne barış getirmeye geldiğimi sanmayın! Barış değil, kılıç getirmeye geldim. Çünkü ben babayla oğulun, anneyle kızın, gelinle kaynananın arasına ayrılık sokmaya geldim.