Seni sevmek isteyorum, olmayor.
Seni sevmemek isteyorum, olmayor.
Seni sevmek istemeyorum, olmayor,
Seni sevmemek istemeyorum, olmayor.
Bütün bunları ben düşünüyorum.
Sonra haykırsa adamın biri şu memlekette, dursam arkasında. İşimiz gücümüz şu olsa ya; hakkı konuşmak, hakkı yaşamak. Gözüm kapalı ardına düşebilsem. Yazsam ben de hakkı şiirlerimde, doldursam sayfaları. Okunmasa ne olur, görevimi yaptım sayarım.🥀
‘Gel,’ dedim, ‘beraber kaçalım.’ Acı acı güldü, ‘Ağam,’ dedi, ‘ben senden noksanım, bana sadaka mı veriyorsun?..’ Onu nasıl sevdiğimi anlattım: ‘Bana kolunun yerine kalbini veriyorsun,’ dedim, ‘bir kalp bir koldan daha mı az değerlidir?’
Ben bir Ayten'dir tutturmuşum oh ne iyi
Ayten'li içkiler içip sarhoş oluyorum ne güzel
Hoşuma gitmiyorsa rengi denizlerin
Biraz Ayten sürüyorum güzelleşiyor
Şarkılar söylüyorum
Şiirler yazıyorum Ayten üstüne
Saatim her zaman Ayten'e beş var
Ya da Ayten'i beş geçiyor
"Gödleri var, değil mi?"
"Evet ama normal gözler gibi çalışmıyorlar, ben söylemiş olayım. Yani... dün geceyi geçirdiğimiz, At Ahalisinin çadırı var ya mesela?"
"Ee?"
"Sence... karanlık, yağlı ve çok fena hastalanmış bir at gibi kokan bir yer miydi?"
"Oldukta itabetli bir tarif, evet."
"Eh, İkiçiçek'e sorsan, hayatta kabul etmez bunu. Ona sorsan, uygarlığın kıyısında yaşayan çevik savaşçılar tarafından avlanmış büyük hayvanların postlarıyla bezenmiş muhteşem bir barbar çadırı olduğunu ve kuş uçmaz kervan geçmez yerlerden gelen kervanlardan yağmalanmış nadir ve ilginç reçineler gibi koktuğunu falan söylerdi. Cidden," diye ekledi.
"Deli mi?"
"Bir tür deli. Ama çok parası olan bir deli."
"Ah, o daman deli olamat. Ben tok geddim; bir adamın tok parası varta, yalnıdda egdantriktir."
Sayfa 125 - Cohen(dişleri yok) ve Rincewind arasındaki diyalog.Kitabı okudu
25 yıl sonra belki biz seninle yine surlara çıkarız. Biraz yaşlanmış oluruz. Seninle beraber bütün Karadeniz’in etrafını bisikletle dolanırız. Batum’da çaça içer, Gürcü şarkılar dinleriz. Sonra bir de Mayakovski’nin evine götürürüm seni. İçelim ve birbirimize sen diyelim. deyip Moskova Petrovski treninde vokta içeriz. Varna’da karşı kıyıdan sesleniyorum. Sesimi işitiyor musun Mehmet! Mehmet! diye Nazım’ı yad ederiz. Sonra haritayı açarız. Gözümüzü kapatırız. Seçeriz bir yer. Derim, yürü. Sonra ben belki politikaya atılırım,ama sadece ulaştırma bakanı olurum ha! Bütün ülkeyi demir yolları ile döşerim. Sadece batıdan doğuya değil. Batıdan Karadeniz’e Karadeniz’den Akdeniz’e, uzun uzun demir yolları... Sonra her bölgede yok olmakta olan diller ve kültürlerle ilgili enstitüler kurmuş olurum. Sonra. Sonra. Belki her şey değişmiş olur. Sonra çalışma saatleri beş saat olur. Sonra otuz yıldır içinde bulunduğumuz bu çatışma ortamıyla ilgili Hakikatleri Araştırma Komisyonu kurulmuş olur. Sonra, ne çok sonra var değil?
‘Özcan Alper’