İsteklerimiz uyuşmuyordu: çünkü ben kendi derdime düşmüştüm. Çünkü ben her ne pahasına olursa olsun kendimi korumak istiyordum. Hayvan gibi olmuştum. Tek yönlü bir sevgiydi aramızdaki. Çünkü ben, bir an sonra ne olacağımı bilmiyordum. Bir an sonraya ulaşabileceğime güvenmiyordum. Sürekli bir panik içindeydim.
Sayfa 137 - İletişim Sinan Yayınları Dördüncü Bölüm
Ne kadar zaman geçti, sobaya kaç defa odun attım, kaç sigara içtim, Saffet ne yapıyordu, bilmiyordum, ben, Zeyno denilen manevi şey, bu kımıldamayan, sigara içen insan kalıbından çıkmış, çok uzaklara gitmişti. Yalnız bir şey, mühim bir şey, derin bir şey söyleyen bir ses beni yavaş yavaş çağırıyordu. Başını kaybettiğim, daha doğrusu duymadığım başka adamın kalp ağrısının açık bir ifadesine benziyordu.
Sayfa 92 - CanKitabı okuyor
Reklam
...Tanrı da bana şöyle dedi: Git kadının ruhunu al,sonra da şu üç kelamımı öğren: İnsanda ne var? İnsana ne verilmemiştir? İnsan neyle yaşar? bunları öğrenince yine göğe döneceksin... .... Ben de onda tanrı'yı tanıdım,o anda Tanrı'nın ilk kelamını hatırladım. "İnsanda ne var?" öğren. İnsanda sevgi olduğunu anlamıştım.
Sayfa 24 - Mihail (Tanrı'nın kovduğu melek)Kitabı okuyor
"Ben onu görmeden evvel hayatın manasını bilmiyordum, bulamamıştım."
Şahmeran: "Kim bilir belki de aradığım şeydir benim yurdum. Düşün ki, ben bu uğurda tacımı tahtımı bıraktım, bu adaya nasıl sığarım? "Düşündüm: Belkıya düpedüz bir insan değil. Bir gerçeğin ardında koşuyor. Bir düşüncenin, bir inancın, bir insanın... Böyle biri, bir gizi korumak pahasına ölmeyi göze alabilir. Bir gizi korumasını, saklamasını bilir. Canına sahip çıktığı kadar sözüne de sahip çıkabilir. Bir gizin, bir davanın önemini, kutsallığını kavrar. (O zamanlar öyle sanırdım.) Ama ya ihanet ederse, işte o zaman gene aynı noktaya dönecektim: İnsanoğlunun doğasına, dönekliğine... Kısacası, Belkıya'nın ihanetini göze alamıyordum. Herhangi bir insan olmayışına, sıradan bir insan olmayışına bu denli güvenmek doğru muydu? Bilmiyordum. Kararsızdım. Üstelik kötüsü Belkıya da bu kararsızlığımı sezmişti. Üstüme üstüme geliyor, ısrar ediyordu. Belkıya'nın ihanetinden çok, Belkıya'nın ihanet edebileceği düşüncesi korkutuyordu beni. Bunun insanoğlunu sınamaktan çok, Belkiya'yı sınamak olduğunu daha o zamanlar seziyor, kararımdaki "duygu" payından korkuyordum. Çünkü sonuçta insanoğulları arasındaki tüm ayrımlar silinecek; ve ben insanoğlunun doğasına, dönekliğine varacaktım.
Sayfa 44
Hayır, gerçekten ölmedi çünkü ben yaşayamazdım ölseydi. Bunu biliyordu. Bu kadar yakınımda olduğunu bilmiyordum ama , sen bir yerde var olduysan yaşayabilirim ancak demiştim. Nasıl olursan ol, var olduğunu bilmek bana yeter demiştim
Reklam
Özür dileyerek bu bölüme başlamak istiyorum. Çünkü hayatımda en çok sevdiğim, fakat yıllardır tadına bakamadığım karpuzdan bahsedeceğim sizlere... 2003 yılından günümüze karpuz görmüş ve tatlı tadına bakmış değilim. İnsan, elindeki nimetin önemini, kaybettiği vakit anlıyor. Ben de tutuklanmadan önce karpuzu bu kadar çok sevdiğimi bilmiyordum. Her ne kadar çok canım çekse de tadına bakamıyorum. Elimden bir şey gelmiyor. Karanlık hücremde kurşun kalem ve birkaç sayfa dışında hiçbir şeyim yok! Doğup büyüdüğüm Kuveyt topraklarına karpuz, Irak topraklarından gelirdi. Karpuzun şekli bana her zaman garip gelmiştir Şekli farklı; ama bal gibi tadı vardı. Ürdün ve Kuveyt'te yediğim karpuzların şekilleri ve tatları birbirine benziyordu Güney Kore'de ise bizim karpuzlardan çok daha farklı karpuzlar gördüm. Orada karpuzlar küp şeklindeydi. Şekli ve tadı hiçbir şeye benzemiyordu! Durum böyle olmasına rağmen Güney Kore'de satılan karpuzların fiyatı, Ürdün ve Kuveyt'te satılan karpuzların fiyatından çok daha fazlaydı. Belki de Güney Kore'de satın alınan bir karpuzun fiyatıyla Ürdün'de 100 karpuz satın alınabilir. Güney Kore'de bulunduğum zaman bu küp şeklindeki karpuzun tadına bakmıştım, ama şimdi düşünüyorum da keşke tadına bakmasaydım. Çünkü bizim karpuzların tadına hiç benzemiyor! Canım karpuz çekiyor, ama elimden bir çare gelmediği için yiyemiyorum. En çok da bal gibi tadını unutmaktan korkuyorum. Bu yüzden karpuz yediğiniz vakit, bu meyvenin Filistinli bir esirin en çok sevdiği meyve olduğunu ve onu yemek için can attığını bilin...
Sayfa 121Kitabı okudu
262 syf.
7/10 puan verdi
·
5 günde okudu
Bana okuma alışkanlığı kazandıran, okumayı sevdiren yazardır Peyami Safa. İlkokul yıllarımda okul kütüphanesinden tesadüfen almış ve çok severek okumuştum. Serinin ilk okuduğum kitabı 'Cingöz'ün Esrarı'ydı. Sonrasındaysa zaten neredeyse serinin bütün kitaplarını okudum. Ve bu kitabı okurken de kendimi o yıllara gitmiş gibi hissettim. Kitapta toplamda 10 Cingöz Recai macerası vardı ve hepsi de birbirinden güzeldi. Peyami Safa gibi bir yazarı eleştirmek asla haddime değil bu sebeple biraz yayınevinden, biraz da kitabı düzenleyen kişilerden dert yanacağım. Kitapta çok fazla eski kelime vardı ve ben bu kelimelerin çoğunun anlamını bilmiyordum. Alt kısımlara anlamları not düşülmüştü fakat bu kelimeler o kadar çoktu ki okurken kitabın akışını bozuyordu. Ve beni oldukça rahatsız etti. Bunun haricinde kitap gayet güzeldi. Okurken dediğim gibi fazlaca nostalji yaşadım. Ve Cingöz Recai serisini yeniden toplamaya karar verdim. Tabii farklı bir yayınevinden...
Cingöz Recai - Kibar Serseri
Cingöz Recai - Kibar SerseriPeyami Safa · Ötüken Neşriyat · 2018125 okunma
Güngörmez
"Hiç sevmem kışları" derdi. Neymiş üşürmüş de kalın giymek zorunda kalırmış. "Hahh" dedim içimden. "Yazın da, kışın da mahallenin en pejmürdesi sensin..." Bunları o zamanlarda çok yakın olup da sevemediğim, şimdilerdeyse rahmetli olan canım arkadaşıma söylerken yıl 1995 aralığın 17'siydi. Şimdiyse 2006 yazının
"Benim için anlatmak, açıklamak, ancak kelimelerin anlamını değiştirmekle mümkün olacak galiba. Ben o yıllarda kelimelerin anlamlarını doğru dürüst bilmiyordum bile. Zaten hiçbir zaman kelimelerin anlamını doğru dürüst bilemedim. Her zaman kelimelerin, cümlelerin, insanın üstüne bir mızrak gibi saldıran düşüncelerin bunaltıcı baskısını duydum. En iyisi kendinle konuşacaksın, kendine yorumlayacaksın okuduklarını."
Reklam
ben onu görmeden evvel hayatın manasını bilmiyordum, bulamamıştım.
Okurken altını çizdiklerimden
Ben aşkın ne olduğunu bilmiyordum. Osman'la yaşadığımız şey aşk değildi. Aşka çok benzediği zamanlar olmuştu. Ama tümüyle aşk değildi. Başka bir şeydi. Benim boğucu derin umutsuzluğumdu.
Ben "bencil" bir insan mıyım yoksa tam tersine, sadece yüreğim mi çok zayıf, ben bile bilmiyordum. Sadece giderek daha mutsuz olan bir günah yumağına dönüşüyordum ve bunu engellemenin bir yolu yoktu.
Sayfa 142
Ailece birbirimizi senelerdir düzenli olarak görüyor ama tanımıyor­duk. Cumaya da gidiyormuş bak, bilmiyordum. Gerçi abim de benim gitmediğimi bilmiyormuş. İyi oldu, ben de onunkini öğrenmiş oldum.
Belki de ben şimdiye kadar sahiden sevmenin ne olduğunu bilmiyordum.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.