Bu kadar çok şey, bu kadar incecik bir kitaba nasıl sığmış dedirten cinsten dopdolu bir Dostoyevski eseri okudum, iyi ki okumuşum, ama çok geç kalmışım da demedim değil.. Özellikle ilk bölümü ders verici nitelikte, yeraltı insanın kafasının içi, varoluşçuluk felsefesi işte budur diyor insan okuyunca..
Ne çok şey var söylenecek, gerçi hepsini yazarımız bir güzel söylemiş, dökmüş içini yeraltına indiğinde.. Yeraltı dediysek yalnızlığına, kendi içine çekildiğinde insanın özüne, insanın insana olan kendine olan sorumluluğuna indiğinde..
İki bölümden oluşuyor kitap. İlkinde varoluşçuluğun gereği olan kendi kurguladığı insanı ve bunun felsefesini savunuyor yazar. Özgürlüğü ve diğer insanlara karşı sorumluluğu kendi yarattığı felsefe ile anlatıyor. Yaşama anlam veren insanı kendi cümleleriyle anlatıyor ve sık sık ''baylar'' diye sesleniyor.. Niye sadece baylar diye seslendiğini ben de sık sık sorguladım, ama o ayrı bir araştırma konusu:)
İkinci bölümde, ilk bölümde anlattıklarını hikayelendiriyor.. Gerçekten bir şaheserdi bu bölüm.. İki bölümü bir bütün olarak kabullendiğimizde kitabı daha iyi anlıyoruz.
Hepimizin yeraltımıza indiği anlarımız vardır, iç sıkıntımızı bir şekilde dökeriz kendimize.. uzaklaşırız insanlardan, yalnızlığımıza söveriz, son sayfalarda dediği gibi Dostoyevski'nin: hakaret eder, arınırız.. Ne değerlidir o anlar!
Okumak isteyen, okumamış olanlara tavsiye ediyorum.. Sindire sindire keyifle okuyun..