Beylik mührünü ona vermişti. Mührü eline alan Amber Bey ağlamaya başlamış, “Baba beni bağışla, ben Beylik yapamam. Ben fakir fıkaradan vergi alamam. Ben onlara zulmedemem," demişti. “Senden hiçbir şey istemiyorum, şu aşağıdaki değirmenin tozcuğunu bana verirsen beni çok sevindirirsin." Can çekişen babasının onunla tartışacak hali kalmamıştı. Onun elindeki mührü aldı, yanında aç kurtlar gibi bekleyen küçük kardeşine verdi. Bundan sonra da Amber Bey, sabahtan akşamlara kadar unlara bulanarak, tek başına öğüttüğü buğdaylardan, arpalardan aldığı küçük bir yüzdeyle yaşamını sürmüştü.
Yapı Kredi Yayınları
"Yo, hayır! Benim pişmanlık ya da acıma ihtimalim ortadan kalkıyor, sende ikisi de öyle bol ki. Ona epey adil davranacağını biliyorum, o yüzden ben her an daha ilgisiz, daha kayıtsız hale geliyorum. Senin cömertliğin beni tutumlu yapıyor; onunla ilgili biraz daha sızlanırsan kalbim kuş gibi hafifleyecek."
Reklam
Vera
Verâ Şimdilerde adın bir mutluluk durağı, Ah bu ahenk adından mı hediye sana? Ömrüm seninle geçiyor Verâ Şiirler sana yazılıyor gecenin karanlığında, Kitaplar seni anlamak için okunuyor. Dünya seni hatırlatır gibi dönüyor, Kuşlar sesini taklit eder gibi ötüyor çoğu zaman. Ah bir bilsen, senli bakışlar, senli gülüşler, Herkes seni bana hatırlatan bir mecra... Sanki yüreğim senin evin derim, Verâ... Anlasana gidemiyorum senden Herkesi ardında bırakan ben, sana tutsak, sana vurgun... Şair olsaydım kirpiklerine şiirler yazardım Gözlerin en büyük ilhamım olurdu. İçi yanan bir su arar, İçim yangın ama söndürmez senden başka kimse.. Ah Verâ adın bir umut durağı... Adın beni dirilten en güçlü kelime... İsmet özel
216 syf.
·
Puan vermedi
Günlerin Getirdiği
Günlerin Getirdiği
bu kitapla gidiyor... Suut Kemal Hoca, deneme türünde Fransız ekolünün en büyük temsilcisi. Yazıları, diğer ediplerden, "resmiyet"i ile ayrılır. Sözgelimi Nurullah Ataç gibi, Salâh Birsel gibi sohbet etmez sizle, bir hoca gibi anlatır anlatacağını. Suut Kemal Hoca'nın hem edebi hem görsel sanatlarda söz sahibi olacak kadar bilgisi kuvvetlidir. Okuduğunuz yazılarda, sıklıkla başvurduğu "language macaronique" hal belki bundandır. Zira, fikrini yalnız Türkçeyle ifade edemeyecek kadar etraflı düşünüyor. Lakin ben, yazılarının bazı noktalarda usa vurmadan uzak olduğu kanaatindeyim. Muhakeme yeteneği zayıf, daha çok kitabî bilgi hakim. Yine de fena değildir asla. Okunur, öğrenilir pek çok şey.
Edebiyat Üzerine Denemeler
Edebiyat Üzerine DenemelerSuut Kemal Yetkin · Palme Yayınları · 200725 okunma
Günümüzde giderek daha çok insan kendi bedenini -bu durumdan çıkar sağlayanların ustaca yönlendirmeleri sayesinde- iğrenç ve düzeltilmeye muhtaç olarak görüyor ve ameliyat sayesinde tamamen kendilerine ait bir güzelliğe erişmeyi umuyorlar -'ayrıntılar- dan arıtılmış', etnik özelliklerinden veya bireysel işaretlerden arındırılmış istenildiği gibi bir kimlik. Ancak bu süreci belirleyen şey asla tatmine erilememesi ve sürekli yeni müdahaleleri gerektirmesi. Freud tarafından öne sürülen mantığa göre üst-ben bu durumda da itaat edildiği ölçüde cezalandırıyor (bkz. Freud [1930a]: 252). Görülen o ki estetik anlayışı, yani zevk, güçlenmek için cisimlere direnmesi gereken bir adele gibi işliyor. Direnilen cisimler ortadan kaldırılarak işi kolaylaştırıldığı zaman adeleye en ufak görevler bile zor geliyor ve onları yerine getirmeyi reddediyor. Bu kültür bireylere estetik sorunlara meydan okumaları için bilgi ve araçlar sağlamadığı ve onun yerine bunları yok etmeye teşvik ettiği için hayranlık ve mutluluk yerine iğrenme ve kendine güvensizlik doğuruyor. İşte burada bu kültürün haz düşmanlığına yönelimi kendini açık ediyor
Sayfa 541 - Ben-lik - Başkası Olmadan! / Robert Pfaller / Lacan ve Toplum/PolitikaKitabı okuyor
112 syf.
10/10 puan verdi
·
27 saatte okudu
Üç kıtaya yayılmış büyük İmparatorluğun, 600 yıl gibi uzun bir süre dayanmasının, yayıldığı bölgelerde her anlamda kök salmasının ve bugün bile kendisinden adaletiyle ve hoşgörüsüyle bahsettirmesinin en önemli nedenlerinden biri liyakatlı idarecileridir. En azından ilk yüzyıllarında bu özelliğini korumuştur ve Kadı da bu özelliğin taşradaki baş aktörüdür. Değerli İlber hocamız, çok net, akıcı ve sade bir ifadeyle bize idare ve hukuk adamı olan Kadı'dan bahsediyor. Kadı mertebesinin hangi dönemlerde ve nasıl ortaya çıktığı, eğitimleri, atamaları, görev yelpazesinin genişliği ve kısıtlamaları, yetkileri, süreç içerisinde uğradığı değişimleri temel çizgide ve anlaşılır biçimde aktarıyor. Tüm bu eksenin dışına biraz taşarak Osmanlı'daki eğitim sisteminden, taşra yönetimi ve idaresinden ve hatta ordunun iaşe sağlanması kısmına da kısaca birkaç cümle ile değiniyor. Ben İlber hocanın kitaplarında en çok eleştir yaptığı kısımları seviyorum. Çok doğru yerlere ve yanlış bilgilere temas edip mantıklı bir şekilde açıklıyor. Anlatımın sadeliğini zaten söylemiştim, ancak mesleği ne olursa olsun herkesin anlayabileceği bir dile sahip olması, akademik dilden ziyade gündelik bir anlatımı tercih etmesi, kitaplarını okumamdaki sebeplerden biri.
Hukuk ve İdare Adamı Olarak Osmanlı Devleti'nde Kadı
Hukuk ve İdare Adamı Olarak Osmanlı Devleti'nde Kadıİlber Ortaylı · Kronik Yayıncılık · 20161,239 okunma
Reklam
ben hâlâ kendim gibi sanıyorum ki insanları.. yanıltmıyorsunuz maşallah ..
İnsanlar ne şayan-ı hayret mahluklarmış, içlerinde öyle iyileri, öyle kötüleri varmış ki... Ben ancak otuz iki yaşımda insanları okuyabildim. Şimdiye kadar onlar benim için kapalı bir kitapmış!..
Sayfa 40 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okuyor
İLİM TAHSİLİNİN FAZİLETİ
Şeyhülislâm İbn-i Kemâl rahimehullah, el-Münîre isimli risalesinde şöyle yazmıştır: Ehl-i iman olan kimsenin, ömrünü, kendisine fayda verecek olan ilimleri tahsile sarf etmesi icap eder. Kişiye en fayda verecek ilim, din ilmidir ki fıkıh, hadîs, tefsir gibi ilimlerdir. Dünya ve âhirette fayda veren bu din ilmini tahsilin faziletine dâir Allâh’ın
“Hiçbir şey işe yaramıyormuş gibi göründüğünde, gidip önündeki kayayı parçalamaya çalışan bir taş kırma makinesine bakarım. Belki de bir çatlak bile oluşmadan yüz kez darbe indirmek zorundadır. Ancak yüz birinci darbede taş ortadan ikiye ayrılır ve ben bunu başaranın son darbe değil, öncesinde inen darbelerin hepsi olduğunu bilirim.”
Irkçılığın özünde bir kibir vardır. "Benim ırkım diğerlerinin hepsinden üstün." ya da "Benim ırkım seçilmiş ırktır." dediğiniz andan itibaren aynı şeytan gibi "Onu topraktan, beni ateşten yarattın, ben ondan üstünüm." demiş olursunuz.
Reklam
Geriye baştaki Amerikan kapitalizmine karşı saldırı kalıyor. Fakat, sayın Wladimir Porché, içinde bulunduğumuz durumda, Amerikan kapitalizminin, Rus komünizmi gibi bizi savaşa götürdüğünü anlamamak için fena halde saf olmak lazım, Ben de sesle, davulla ve ksilofonla, yekvücut olsunlar diye, bireyleri uyarıyorum.
Bir taraf içini döktükten sonra karşı tarafa yüklenen kendini anlatma isteği.
— Ama bana açıldığınız için çok hoşnutum. Şimdi sizi iyice tanıyorum. Bir şey söyleyeyim mi? Ben de size hikayemi, hem de hiçbir şey gizlemeden anlatmak istiyorum. Sonra sizden akıl danışacağım. Çok akıllı bir adamsınız. Bana fikir verirsiniz, değil mi? — Vallahi Nastenka, şimdiye kadar kimsenin danışmanı, hele akıl hocası olmadım. Ama bu kez bundan caymanın yerinde olacağına inanıyorum. Peki, söyleyin güzel Nastenka, benden nasıl bir fikir istiyorsunuz? Açık konuşun. Şu anda o kadar neşeli, mutlu, cesur ve zekiyim ki, size kolayca yanıt vereceğim. Nastenka gülerek sözümü kesti: — Yoo… Yoo!.. Bana yalnızca akıllıca değil; yürekten, kardeşçe, sanki beni hayatınız boyunca seviyormuşsunuz gibi fikir vermelisiniz.
Sayfa 18
Savunma
-"Özgür Ballı şiiri misin, ne bu iç sıkıntısı?" diyen Sıddık Yurtsevere isterdim sen gülünce sahiden çiçeğe dursun içimde dursun, içim, ezilmişlerin yanına dizilmiş el yazısıyla etiketler pazarda abla almazsan sen kaybedersin, gerçeküstü konuşmalar maskeleri çenede sigaraları ağzında kafası başka yerde domates yirmi lira isterdim
Hayal dünyası incinir, yorulur da… Sonsuz dedikleri hayal, sürekli bir gerginlik içinde bulunmaktan tükeniyor. Çünkü zaman geçip insan olgunlaştıkça, eski ülkülerin yerine yenilerini koyamayınca yıkıntılar arasından yeni bir şeyler bulup çıkarmak zorunluğu oluyor. O zaman hayalci, tıpkı ateş yakmak isteyince, sönmüş külleri karıştırarak köz aradığımız gibi, vaktiyle kalbini duygulandırıp gözlerini yaşartan eski hayallerini canlandırmaya çalışıyor. Biliyor musunuz Nastenka? Ben artık o anlamsız, ürünsüz, ama ruhumun aziz saydığı hayal dünyasına hoşça kal dedim. Yalnızca arkada kalan tatlı bir geçmiş gibi anımsıyorum. Bu dünyanın bana anı olarak bıraktığı yerleri zaman zaman dolaşarak, halin içinde geri gelmez geçmişi yaşamayı pek severim. Bunun için bir gölge gibi amaçsız ve başıboş şehrin ıssız sokaklarında sık sık dolaşırım. Neler anımsarım o zamanlar…
Sayfa 18
Ben sanırım, kitap sevgisi diye bir sevgi tıpkı ana sevgisi, kardeş sevgisi, yâr sevgisi gibi bir sevgidir. Dedim ya, bu sevgi insanın içinde doğuştan vardır; ama uyuyordur sanırım. Zamanla uyandırılması; yoksa, olan yerlerden alınıp aşılanması gerekir. Kitap sevgisi bende ta çocukluğumda işte böyle uyandı.
Sayfa 43 - Literatür Yayınları, 3. Basım, Nisan 2010.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.