"Ben dokuz doğuruyordum, sıra hikayeye ne zaman gelecekti. Kahveler bittikten sonra sıra “Bebek” hikayesine de geldi. “Hikayenizi okudum,” dedi. “Çok güzel bir diliniz var. Diliniz ne kadar da zengin.” Dil üstüne yarım saatten fazla konuştuk. “Hikayenizi Cevat Fehmi Beye verdim. O da çok sevmiş, yakında gazetede tefrika edilecek.” Bilmem, sevineceğim yerde bir korktum, hüzünlendim. Bir yazımın yayımlanabileceğini hiç sanmıyordum. Telaşlanmış olacağım ki, Nadir Nadi, anladı. “Yayımlansın,” dedi, “bakın sizi okuyucular iyi anlayacaklar.” Ben tutulmuş, artık konuşamıyordum. Nadir Bey, gülerek son darbeyi de indirdi. Kalktı, masasına oturdu, kalemini aldı, küçük bir kağıda bir şeyler yazdıktan sonra başını kaldırdı, “Cumhuriyete röportajlar yapmanızı öneriyorum size. Ne diyorsunuz?” Ben iyice allak şallak olmuştum. “Kabul etmelisiniz,” diye konuştu Nadir Bey, “sizin gibi iyi Türkçe yazanlar gazeteciliğe girmeli ki, Türkçe de zenginleşsin. Lütfen kabul edin. Bu Türkçeyle ülkemizde çok şey yapacaksınız. Hikayeniz de yakında yayımlayacak.” Ancak, kekeleyerek: “Nadir Bey,” diyebildim. “Çok şaşırdım. Hiç beklemiyordum. Ben işsizim efendim,” dedim. “Evim de Gülhane Parkında..."
" Ben işsizim efendim,” dedim. “Evim de Gülhane Parkında.."
Sayfa 70