Ve İpek Ve Aşk Ve Alev
Sana böyle akmaktan çok korktuğum için oldu herşey, şelâleler de bu yüzden ilgilendiriyor beni. dünya çok üzücü bir yerdi, savaş filmlerini ve samurayları eskisi gibi sevmiyordum... bir boşluktan aşağı mı bırakıyordum kendimi... teller tenimi çizip canımı mı yakıyordu... mutsuzluğuma mı alışıyordum seni severken... yoksa kan kaybından mı
Şeytanla Kısa Bir Diyalogumuz Olmuştur..
~•~ — Ses ver! — Sor vereyim! — Benden ne istiyorsun? — Ruhunu istiyorum! Allah'a bağladığın ruhunu! — Her ân tepemde, beynime çivi üstüne çivi çakıyorsun da yine bir şey başaramıyorsun!.. Bıkmadın mı hâlâ, usanmadın mı? (Duman; bir el şeklini aldı. Tırnakları kol boyu uzamış, üstü damar damar, kara kuru bir el... ) —Bırakır mıyım
Reklam
Ekmek var mı? - Buzlukta. Dün gece çıkarmayı unuttum. - Allah kahretsin. - Fırına koy onu. - Zamanım yok, büroya geç kalıyorum. - Ben de. - Hoşçakal. Kahvaltıyı barda yaparım. - Bu tonla söyleme. - Ben hiçbir tonda söylemiyorum. - Beni bir felaket olmakla itham ediyorsun. - Seni hiçbir şeyle suçladığım yok. - Evet. suçluyorsun. Ve bıktım artık. Birincisi. bende senin gibi çalışıyorum. Ve ikincisi. olmayan süt ekmeği ve şeker için inebilir­din.
“nihayet baş başa kalabildik sevgilim hayır kalamadık kalamayız ben hiçbir zaman yalnız kalamam seni de üzeceğim hayaletler beni daima rahatsız edecek seni istediğim gibi dinleyemeyeceğim daima aklım bir çalıya takılacak huzursuzluğum beni bir gölge gibi takip edecek bu yükü taşıyamazsın boşuna çırpınma senin gibi bir insanla birlikte yaşamayı ilk düşündüğüm zaman görseydim seni belki başka türlü olurdu oysa o zamandan beri o kadar karanlıklar yığıldı ki istesem de atamıyorum yaşamak artık beni yoruyor önemli bir olay yaşamadan sadece yaşamak bile yordu beni insanlarla birlikte olmak onların sözlerine cevap vermek nasılsınız demek içeri girerken merhaba ayrılırken hoşçakalın gene görüşürüz demek konuşmaları izlemek ne demek istedi acaba söylediğimi anladı mı ne demek istedi acaba yanlış bir şey mi yaptım acaba söylediğini anladım mı o kadar çok insan var ki o kadar çok olay birden oluyor ki birini izlemek isterken başkasını kaçırıyorum birini duyarken ötekini görmüyorum yetişemiyorum kan ter içinde kaldım sigaramı yakarken ne söylediğinizi anlayamadım kahvemi içerken kapının açıldığını görmedim biri daha mı geldi bir şey daha mı oldu ipin ucunu kaçırdım tek bir şeyi bile izlemeyi beceremedim kapıdan çıkmayı düşünürken pencereyi kapatmayı unuttum sizce gülümseyeyim derken onun elini sıkmak gerektiğini görmedim oysa sen bakışlarınla başka istekler ifade ediyorsun beni yeniden yaşamaya yeniden ıstırap çekmeye zorluyorsun yaşamak aynı zamanda yaşamış olduklarını hatırlamak demektir hatırladıkça bunalıyorum ”
''Ben de korktum ve kaçtım.'' '' Öyle mi? Oysa ben seni korku bilmez sanırdım.'' '' Sonraları gerçekten unuttum korkuyu... O gün bu gün bu ayıbım aklımdan çıkmaz, her hatırlayışta korkudan bir kat daha sıyrılırım.''
- “Ben İyi de yahu! Senden ayrıldıktan iki ay sonra başka biriyle mi başladı? Doğum gününü onunla mı kutladı. Çok anlam yükledin Martin. Onun doğum günü için yaptığın hazırlıkları bilmem beni de üzdü… Evlenme teklifi edeceğini benimle paylaştığında, o anın heyecanını anlatırken gözlerin gülüyordu. Mutluluğun beni dahi sarmaştı. Gün boyu kendimi
Reklam
ÜNAL YALTIRIK Diyarbakır'da İlkokul 8 yaşında herhalde Diyarbakır'a geliyorsunuz, 1940-41 arası... Kabaca 8-12 yaş arasında Diyarbakır'dasınız diyebilir miyiz? Evet. İlkokula orada başladığım için o hesaba geliyor. 8 yaşında ilkokula Diyarbakır'da başladım. Diyarbakır'daki evinizi hatırlıyor musunuz? Nasıl bir evdi?
"Neden bağırmadıklarını merak ediyorsun," dedi. "Hâlâ merak ettiğin tek şey bu, değil mi? O küçük kızlar hâlâ verandadayken neden bağırmadılar?" ... "O kötü adamı... beni tuttuğunda gördüm," dedi John. "O işi yapanın o olduğunu o zaman anladım. O gün onu görmüştüm. Ben ağaçların arasındaydım, onları yere atıp kaçtığını gördüm, ama..." "Unuttun," dedim. "Haklısın, patron. O bana dokunana dek unuttum." "Neden bağırmadılar, John? Canlarını acıtıp kanattı, anne babaları hemen yukarıdaydı, öyleyse neden bağırmadılar?" John o dalgın gözleriyle bana baktı. "Birisine, 'Eğer ses çıkarırsan seni değil, kardeşini öldürürüm,' dedi. Diğerine de aynı şeyi söyledi. Anladın mı?" "Evet," diye fısıldadım. Anlamıştım. "Onları sevgileriyle öldürdü," dedi John. "Birbilerine olan sevgileriyle. Nasıl olduğunu anlıyor musun?" Başımı salladım. Konuşamıyordum. Gülümsedi. Gözyaşları yine akıyordu, amx gülümsedi. "Bu her gün olur," dedi. "Dünyanın her yanında." Sonra yatıp yüzünü duvara döndü.
Sayfa 394Kitabı okudu
Sükût bembeyaz buz tutsa bıyıklarımda Mağrur bir totem gibi sussam konuşmasam Ve türküm kaybolsa sessizliğin hırçın türküsü Ve ben unutulsam ve yazdığım şiirler Senin için yazdıklarım herkes için yazdıklarım Eski padişahlar gibi unutulsa birer birer Ve ben seni unutsam hiç hatırlamasam hiç mi hiç İhanetini hatırlamasam şehvetini hatırlamasam Ellerim oldum olasıya seni unutsalar Eflâtun gözlerini bir grog kadehinde unuttum... der Atilla İlhan
Neyi duymak istiyorsun ? Vicdanını rahatlatacak neyi duymak istiyorsun ? Unuttum seni desem yeter mi? Hatta hiç sevmedim, yerinde yeller esiyor desem. Başkası var desem inanacak mısın?
Sayfa 24 - Köknar kitapKitabı okudu
Reklam
Ve o meşhur tirad girer...
Kokuyorsun John. İçki kokuyorsun, insan kokuyorsun, kadın ve özgürlük kokuyorsun... Özgürlüğünün kokusu midemi bulandırıyor. Çığrımdan çıkarıyor beni(...) Ne var? Yalan mı? Üç ay sonra bu saatlerde, elinin tersiyle ağzındaki bira köpüğünü silip, donunu indirecek ve karşındaki karıya abanacaksın! Yalan mı? Gülecek, içecek, vuruşacak ve
Sayfa 33
L. biçimi salona döndü, maroken taklidi plastikle kaplı rahat koltuğuna oturdu; bir düğmeye basarak koltuğu geriye itti. Yakalandın Turgut, kendini eleverdin. Neden, Selim?Nasıl olur, tam şirketin muhasebecisinden onbinpeşin yirmibeşbine bir araba almak üzereyken, tam direksiyon kursuna başlayacakken, tam bir kat parası biriktirmenin gerekliliğini düşünürken...beni kandıramazsın Selim, işime burnunu sokamazsın. Ben, soğukkanlılığımı korumasını bilirim. Sen söylemez miydin ‘utanmadan, duygusuzluğumla öğündüğümü’. On yıl önce olsaydı, belki biraz daha düşünürdüm; belirsiz tehlikelerden korkmazdım. On yıl önce olsaydı, Oblomov’u okuduktan sonra beden hareketlerine başlamam gibi, gene bu sarsıcı olayla kımıldardım yerimden belki. Kımıldardım da ne yapardım? Hiç. Biraz huzursuzluk duyardım herhalde. Eski bir yara yerinin sızlaması gibi bir şey. Oblomov’u ve beden hareketlerini unuttum. Kendimi çabuk toparladım. Bilinmeyen yüz binlerce kız içinde, üniversite kantininden birini seçtin kendine ve ona okuduğu kitapları sordun ve karşında oturup susmasını seyrettin. Evet; öyle oldu Selim; ne kötülük görüyorsun bu davranışımda? Bir şey dediğim yok, Turgut. Evlenirken de bir şey söyledim mi? Bize çok uğramadın evlendikten sonra. Size mi? Siz kimsiniz? Ben, Nermin, çocuklar... Ben sizi bilmiyorum, seni tanıyorum.
- ya ben... ben artık başka türlü yaşamayı unuttum, dedi. geçen hafta bana kırılmıştın, iki gün gelmemiştin hatırlıyor musun? o iki gün öyle değiştim ki; huysuz bir kız oldum. sen Zahar'la kavga ettiğin gibi ben de Katya ile kavga ettim: gidip bir köşede ağladığını gördüğüm zaman üzülmedim bile. teyzemin söylediklerine cevap vermedim; ne söylediğini duymadım bile; hiçbir şey yapmadım, hiçbir yere gitmedim. sen gelir gelmez değiştim. leylak renkli elbisemi Katya'ya verdim. - işte buna aşk derler, Olga. - neye? leylak renkli elbiseye mi? - hayır, hepsine birden. bu söylediklerinde kendimi buluyorum. benim için de sensiz günlerin ve hayatın anlamı yok. gece rüyamda hep çiçekli vadiler görüyorum. seni görür görmez iyi bir insan oluyorum, bir şeyler yapmak istiyorum. sensiz sıkılıyorum, tembelleşiyorum. sırtüstü yatıp hayale dalmak istiyorum.
Sayfa 342Kitabı okudu
Yarın tekrar sahile gideceğim. Arif oradaysa onunla evlenmeyi kabul edeceğim. O gün sahile gitmeden şöyle fısıldadı... Elimde tek bir kibrit çöpü var. Hava rüzgarlı bugün o kibrit çöpü ya yanar ya da yanmaz... Dolmuşa bindi sahile doğru yola çıktı Bakırköy'de dolmuştan indi. Taksiye bindi saatine baktı tam 3.20 geçiyordu. Taksiyle giderken
Sayfa 246Kitabı okudu
nejat! niçin ağlıyorsun? dedi. ben şimdi... bütün çektiklerimi... unuttum... zira hiçbir vakit seni... şu... an kadar... korkusuz... heyecansız... sevdiğimi hatırlayamı­ yorum... ah!.. şimdi... öyle zannediyorum ki... bu gece şu oda... bizim... saadet yuvamız... ben... elmaslarla taçlan- mış... bir gelin... sen ise... henüz zifafa... girmiş bir erkek- sin!.. şu saadet... içinde... ölüm... bana ne kadar tatlı geli- yor... bilsen... bu artık aldatıcı bir rüya değil... sen... yanım­ dasın... değil mi... nejat?
174 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.