Olena…
Ne kadar olmuyor desem de inanma bana
Başka biri oluyorum seni düşününce
İkimizden başka kimse kalmıyor sanki şu dünyada
İşte öyle muhtaç, öyle mecburum sana
Ama sen güzelsin Olena, fakat güzel nedir bilmezsin
Güzeli görenlerin kana bulanan ellerini anlatabilseydim keşke sana
Bir Sultan edasıyla kölem diye hapsederken zindanlara sevdasını
Nereden bilecekti saraylarda kölesinin esiri olacağını
Ah Olena! Ben az diyeyim ne olur sen çok anla
Ne ben Yusuf’um ne sen Züleyha
Hem sen karanlıklarda göremezsin
Sakın düşme Olena kuyular çok derin
Her gece kuyuların yalnızlığını taşıyorum içimde
Ne başımı kaldırıyorum ne uzanan bir el arıyorum ellerime
Ama biliyorum Olena bir anda açılmıyor artık Nusretin kapıları
Sakın unutma hatırla ama rahmetin bize yavaş yavaş yağacağını
Ve hissediyorum yağan rahmet bize bir ateş getirecek
Saracak her yanımızı öyle serin öyle ılık değecek ki tenlerimize
O zaman anlayacaksın ciğeri yanıkların yanmayacağını
Ah Olena görüyor musun nelere şahit oldun mısralarımda
Ha bu gün ha yarın alıp başımı gidersem buralardan
Beni böyle hatırla…
Bilmiyorum nerdeyim ne haldeyim ben kimim?
Ayrılırken kimliğim adresim sende kalmış
Tebessümü yüzüme çok görüyor matemim
Güldüğümü gösteren tek resim sende kalmış
Akların kaybolduğu rengin ahenk bulduğu
Toprağın kadehine ab-ı hayat dolduğu
Bir gül için bülbülün saçlarını yolduğu
Aşkın harman olduğu o mevsim sende kalmış
Nerede o çocuksu o
Ben Sana Mecburum
Ben sana mecburum bilemezsin,
Adını mıh gibi aklımda tutuyorum.
Büyüdükçe büyüyor gözlerin,
Ben sana mecburum bilemezsin.
Attila İlhan