ağaçlar sonbahara hazırlanıyor
bu şehir o eski İstanbul mudur?
karanlıkta bulutlar parçalanıyor
sokak lambaları birden yanıyor
kaldırımda yağmur kokusu
ben sana mecburum sen yoksun
(Attilla İLHAN)
Sana kullanılmamış bir gök getirsem
haftalar ellerimde ufalanıyor
ne yapsam ne tutsam nereye gitsem
ben sana mecburum sen yoksun
belki Haziranda mavi benekli çocuksun
ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor
bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden
belki Yeşilköy’de uçağa biniyorsun
bütün ıslanmışşın tüylerin ürperiyor
belki körsün kırılmışsın telâş içindesin
kötü rüzgâr saçlarını götürüyor
ne vakit bir yaşamak düşünsem
bu kurtlar sofrasında belki zor
ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden
ne vakit bir yaşamak düşünsem
sus deyip adınla başlıyorum
içim sıra kımıldıyor gizli denizlerin
hayır başka türlü olmayacak
ben sana mecburum bilemezsin..
ben sana mecburum bilemezsin
adını mıh gibi aklımda tutuyorum
büyüdükçe büyüyor gözlerin
ben sana mecburum bilemezsin
içimi seninle ısıtıyorum
ağaçlar sonbahara hazırlanıyor
bu şehir o eski İstanbul mudur?
Olena…
Ne kadar olmuyor desem de inanma bana
Başka biri oluyorum seni düşününce
İkimizden başka kimse kalmıyor sanki şu dünyada
İşte öyle muhtaç, öyle mecburum sana
Ama sen güzelsin Olena, fakat güzel nedir bilmezsin
Güzeli görenlerin kana bulanan ellerini anlatabilseydim keşke sana
Bir Sultan edasıyla kölem diye hapsederken zindanlara sevdasını
Nereden bilecekti saraylarda kölesinin esiri olacağını
Ah Olena! Ben az diyeyim ne olur sen çok anla
Ne ben Yusuf’um ne sen Züleyha
Hem sen karanlıklarda göremezsin
Sakın düşme Olena kuyular çok derin
Her gece kuyuların yalnızlığını taşıyorum içimde
Ne başımı kaldırıyorum ne uzanan bir el arıyorum ellerime
Ama biliyorum Olena bir anda açılmıyor artık Nusretin kapıları
Sakın unutma hatırla ama rahmetin bize yavaş yavaş yağacağını
Ve hissediyorum yağan rahmet bize bir ateş getirecek
Saracak her yanımızı öyle serin öyle ılık değecek ki tenlerimize
O zaman anlayacaksın ciğeri yanıkların yanmayacağını
Ah Olena görüyor musun nelere şahit oldun mısralarımda
Ha bu gün ha yarın alıp başımı gidersem buralardan
Beni böyle hatırla…
Fatih Buhara BENZEK
ağaçlar sonbahara hazırlanıyor
bu şehir o eski İstanbul mudur?
karanlıkta bulutlar parçalanıyor
sokak lambaları birden yanıyor
kaldırımlarda yağmur kokusu
ben sana mecburum sen yoksun…