Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Kürtçe konuşmak anlamadığım bir suça dönüşmüştü Öğretmen dille dövüyordu bizi Çok pis dövüyordu, sürekli dövüyordu Yine de Türkçe sınıfta kalırdı! Ben devleti görünce büyüdüm.
Ben en çok çocukken inandım! Sevgiye, hayatın sınırsızlığına...
Reklam
Ben duygularımı açıkça ifade edebilen biri değilim. Yani, çok sevsem de "Seni seviyorum." sözü pek ağzımdan çıkmaz.
"Leyla'ya sorarlar; 'Leyla sen mi Mecnun'u çok seviyorsun, yoksa Mecnun mu seni?' Leyla hiddetlenir, 'Böyle soru sorulur mu? Elbette ben onu daha çok seviyorum,' der. 'Aman Leyla, etme, Mecnun senin için kendini çöllere attı, dağa, taşa, vahşi hayvanlara kadar herkese seni anlattı, nasıl ben daha çok seviyorum dersin?' derler. Leyla bu kez gülümser, 'İşte o yüzden ben daha çok seviyorum ya onu. O beni dağa, taşa, uçan kuşa, herkese, herkese anlattı. Adımı dillere düşürüp, içini döktü. Ama ben onu kendime bile anlatmadım, ben ölürsem, aşkımı sır ettiğim için şehit derler bana. Şimdi siz deyin, kim daha çok sevmiş?"
Sen çok güzelsin dedin Biliyorum, dedi o Güldün sen, Nereden biliyorsun dedin O gülümsedi kar gibi Çünkü seviyorum ben, dedi Seni, dedi Seven güzeldir Yaralandın O yara geçmiyor.
Ben mecbur bir insanım: Yazmaya mecbur, öğrenmeye mecbur, çalışmaya ve hayal gücünü durmadan bilemeye mecbur. Bu hayata dair bir kaydım olsun istiyorsam böyle olmalı. Çünkü varlığımı kanıtlayacağım bu dünyada adının yankısını bırakacağım bildiğim başka hiçbir şey yok elimde. Yoksunluğun diğer adıdır mecburiyet.
Reklam
Yaşananlara dair söylenmesi gereken çok şey var aslında. Bütün bir geceyi uykusuz geçirmene sebep olan şeyleri bir nefeste anlatmak kolay değildir. O kadar çok şey biriktiriyor ki insan! Kimsenin karşılığında bir şey söylemesi de gerekmiyor. Oturup uzun uzun anlatmak, ne varsa söylemek yetiyor çok zaman. Karşındaki bir şey sormasa. Yargılamadan, yüzünü ekşitmeden, saate çaktırmadan bakmaya uğraşmadan, dudak bükmeden dinleyiverse, anlatacak o kadar çok var ki... Şimdi kalkıp da seni seviyorum desem. Söyleyemem ki... Bunu kendime bile söylemeye cesaret edemedim ben. Bunu hissettiğim ilk andan itibaren içimde saklıyorum. Münkesir bir kalbin iç burkan çaresizliğini kimselere söyleyememek de başka bir acı veriyor insana. Oysa karşıma çıkan her insana ilk olarak ve sadece bundan söz etmek istiyorum.
Ben seni seviyorum, Gizlice… El-pençe duruyorum, Yüzüne bakıyorum, Söylemeden, Tek hece. Seni yitiriyorum Çok karanlık bir anda… Birden uyanıyorum, Bakıyorum aydınlık; Uyuyorsun yanımda… Güzelce.
Maria: " şimdi aramızda noksan olan şeyin ne olduğunu biliyorum! Bu eksik sana değil, bana ait... Ben de inanmak noksanmış. Beni bu kadar çok sevdiğine bir türlü inanamadığım için, sana aşık olmadığımı zannediyormuşum... Bunu şimdi anlıyorum. Demek ki, insanlar benden inanmak kabiliyetini almışlar... Ama şimdi inanıyorum. Sen beni inandırdın. Seni seviyorum. Deli gibi değil, gayet aklı başında olarak seviyorum. Seni istiyorum. İçimde müthiş bir arzu var..."
Kısaca kartvizit. :)
ben adsızların şairiyim öyle melül melül bakan ağız dolusu gülen gönül dolusu ağlayan ben yoksulların şairiyim farkım yok onlardan ne atlas dağlarında bedevi ne paris kafelerini
Sayfa 73
Reklam
Dudağını ısırarak güçlükle bir nefes aldı Julia. "Azmamış numarası yapma," dedi Clay. "Yapmıyorum zaten," diye fısıldadı. "O zaman inlemeni duymama izin ver. Her şeyi duymak istiyorum." Julia gözlerini açarken, Clay onun göğüslerini bluzunun dar kumaşırın üzerinden kavradı. "Islandın
Sayfa 83
Çılgın bir yolculuğa çıktım ben de. Gözlerini bırakıp saçlarına gidiyorum, saçlarını bırakıp omuzlarına. Boynundan yüreğinin atışlarına kayıyorum birden. Ya alnın? Ya dişlerinin yağmur sonu parlaklığı? Ama önemli olan ne biliyor musun? Ben sendeki her şeyi hep birden ve sürekli seviyorum. Bir düş gibi bastırıyorsun ülkemi. Neden seni bu kadar çok seviyorum? Neden? Sanat yapıtı gibi bir şey bu; yanıtlanamaz, yaşanır.
Tütsü 'yü sevmek
Dünyayı dolaşıyorum böyle. Her gittiğim yerin postanesinden "Seni seviyorum Tülsü" diye Tülsü'ye telgraf çekiyorum. Parama göre, bir günde beş altı telgraf çektiğim oluyor. - Öyleyse Tülsü'nün adresini biliyorsunuz. - Hayır nerden bilebilirim? Uydurma bir adres yazıp telgrafı gönderiyorum. - Bulunmayınca, telgraf size geri geliyordur. - Sanırım. Ama bana değil. Çünkü benim adresim de uydur ma. Çokça kaldığım kimi kent postanelerinde artık beni tanıyıp alay ettikleri için değişik postanelerden çekiyorum telgrafları. Alay etsinler, ama öğrendiler ki artık ben Tülsü'yü sevmekteyim. Tülsü'yü sevdiğim ne denli çok bilinirse, ben de o denli varım.
Nesin yayınlarıKitabı okudu
Ben mecbur bir insanım: yazmaya mecbur, öğrenmeye mecbur, çalışmaya ve hayal gücünü durmadan bilemeye mecbur. Bu hayata dair bir kaydım olsun istiyorsam böyle olmalı. Çünkü varlığımı kanıtlayacağım, bu dünyada adının yankısını bırakacağım bildiğim başka hiçbir şey yok elimde. Yoksunluğun diğer adıdır mecburiyet.
İstemeyi bir bilgi ve duygu işi değil de alışkanlıklardan doğan kolaylık ve yönelimlerle açıklamak gerekiyor belki de, neden olmasın ki? Benim, ne istediğimi bilemememin izahı böyle olabilir sanırım. Hayat koca bir orman ve ben hep çeperine yapışıp kaldığımdan ağaçlardan, yaprak ve meyvelerden ve en önemlisi de suyun gövdeye yürümesinden uzak kaldım.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.