"Aşk, bir bedende iki kişi."
“Ey aşk...! bir mucize gerçekleştir şimdi
Şapkandan bir kumru havalansın
Bana öyle büyük ki bu kalp,
Gelsin yüreğime yuvalansın”
Kitabı okurken sımsıcak bir yürek buldum. Yaşam kavgasının molalarında, sıcacık bir poğaça, buğusu üstünde demli bir çay, sevgi ve vefayla beslenmiş hoş bir muhabbet, zifiri
Dili çok güzel, sade ve akıcı. Altı çizilecek ve alıntı yapılabilecek yığınla satır dolu bir kitap. Şahsen ben okumaktan büyük keyif aldım, yaşamın her alanından izler buldum. Hiç bitmesin istediğim “Bir Delinin Senfonik Dokundurmaları” isimli şiirini aşağıya alıyorum.
-Sevgi,
Kilidi olmayan tek hazinedir.-
-Sevgisiz kalp ışık girmeyen mabet
Çoktan unuttum sandığım bir rüyanın gölgesi
son gençliğime vurmuş bir süre önce fark ettim
önceleri şey sanırdım her şey kendiyle müsemma
ağarmaz derdim saçlarım kesilmez hiç soluğum
hepsi olurmuş meğer gölgelerini gördüm hepsinin
sahi diz kapağıma bir kedi çizdim dün gece
sonra sevmediğim ne varsa yaptım hepsini bir bir
birama şeker attım seni ağlarken düşündüm
anneme bağırdım biraz kendimden nefret ettim
daha kötü şeyler de yapacaktım ama yoruldum
yoruldum ve yıllanmış battaniyeme sığındım
Ben küçükken battaniyemin altını dünya sanırdım
babam bağırdıkça anneme
babam ne zaman bağırsa anneme battaniyeme sığınırdım
-Allah beni kahretsin dün anneme bağırdım-
demem o ki kafamıza çekecek bir battaniye oldukça
gözlerimizi de yumarsak doğmamış gibi sıkıca
belki bir süreliğine her şey yoluna girer
vasiyetimdir ölünce ne kadar param varsa
hepsiyle battaniye alsın kefen yerine yanımdakiler..
Genelde Sabahattin Ali denilince akla ilk ”Kürk Mantolu Madonna” gelir ama benim için ilk sırada İçimizdeki Şeytan var. Başından sonuna kadar içine çeken, bağlayıcı ve sürükleyici bir tadı bulunmaktadır. Eserde Sabahattin Ali toplumsal gündemin kişilikler üzerindeki baskısını ve güçsüz insanın "kapana kısılmışlığını" etkileyici bir
Aykut Günaydın
Önce özür dilerim diye başlamak istiyorum yazıma. Kitabı yollaman üzerinden epey bir zaman geçti şimdiye kadar çoktan inceleme yazılmadıydı ama umarım bunu bir kasıt olarak algılamazsın. Bir dönem ilgim sadece şiir kitaplarına oluyor, içimi şiir mısraları ile dökesim artınca da ihmalkarlık doğuyor affola.
Cemal Süreya
Senin çelme taktığın yerden başlıyorum hayata. Varsın yara içinde kalsın dizlerim; yüreğim kadar acımaz nasıl olsa.
Şems-i Tebrizi
Düzenim bozulur,
Hayatımın altı üstüne gelir diye endişe etme.
Öldüğümüzde ne olacağız abla?
Bakışlarımı dalgınlığımdan kurtarıp sordum,
Anlamadım ayşe?
Öldüğümüzde diyorum.. Ne olacağız?
Hüzün dolu bir merakla başını hafifçe kırıp sorduğu bu soru, ben de aynı yanıtsızlığı barındırsada onun zihnindeki soruları dik tutabilmek amacıyla, derin bir nefesle cevapladım..
Meslek gibi oldu sorun.. Terfiside
Aslında romancı olmak istiyordum. Ama anlatacağım olaylardan da anlayacaksınız ki romancı olamadım. Şimdi ise burada, çocukluğumdan beri babamla ufak tefek de olsa sorunlar yaşayıp, bir nevi sığındığım bu sessiz evde, saf ve düşünceli bir romancı gibi camdan, az ilerideki bahçede çalışan kuyucu ustası ile çırağını izliyordum. Bu sessiz evimiz
"Bir güzellik yap bu ülkeye,
Saçın hep dağınık kalsın yüzümde Epilya..."
Bu muhteşem dizeyle başlayan eser, henüz daha kapağı açar açmaz okuru hoş bir edayla kendisine bağlamaya başlıyor.
Şairin şiir dünyasına doğru ilerledikçe eserin baş karakteri olan Epilya karakterine şiir sanatından şu satırlar dökülüyor;
"Telaşla sana