SPOİ İÇERİR!!
Sayfalar boyunca hatta kitabın neredeyse tamamında canavarın çektirdiği zulümleri görüyoruz. Sırf çektiği acılardan ötürü yaratıcısından intikam almak, ruhunu tatmin etmek uğruna onca masum insanın canına kıyışı...
Kitabı özetlemek gerekirse Victor isimli bir gencin yaptığı çalışmalar sonucu parçaları birleştirerek oluşturduğu
"Kılığı düzgün bir adamın sokakta simit yemesi yasaktır. Bütün yasaklar gibi bunun da bir kaçamak yolu yok mu? Simidi kır, cebine sok. Tek elinle bir lokma koparıp, kimseye sezdirmeden ağzına at. Ama, ben dişlerim sağlamken ısıracağım."
Kitaba başlamadan önce bir durun. Cioran ve felsefesi hakkında kısa bir araştırma yapın. Eğer hala 'evet, gerçekten hazırım' diyebiliyorsanız başlayın derim.
Kısa sürede okunabilecek, kolay hazmedilebilecek bir eser değil. Her sayfa, her cümle üzerinde durup bazen dakikalarca düşünmeyi gerektiriyor.
Cioran mutsuzluğu seçmiş ve kanıksamış bir adam. Nietzsche gibi kendine bir çıkış kapısı da bulmamış. Ona göre bu hayata geliş sebebimiz bile mutlaka bir yerlerde bir günah işlemiş olmamız. Hiçbir şeyin anlamı yok. İnt*har etmemiz bile anlamsız. Çünkü hepimiz "palavracı iblisler olduğumuzdan sonumuzu erteliyoruz." Bu sebeple "aşağılık birer kürek mahkumuyuz ya da evrenin leşi üzerinde sürünen bir solucanız."
Satırlarca altını çizdiğim sayfa var kitapta. Okurken gözleriniz bazen okuduğunuzun şiddetinden yuvalarından çıkacakmış gibi oluyor. Yazara kızıyor hatta 'hadi canım, o kadar da değil, zavallı, ne yaşadı ki acaba' tarzında monologlarda buluyorsunuz kendinizi.
Korku filmi sahnelerini aratmayan satırlar bir yandan şok edici, dehşete düşürücü iken diğer yandan ilginç bir şekilde haz da veriyor. Yani ben öyle hissettim. Kitabın sonlarına doğru yazara hak verdiğim yerler bile oldu. En ilginç bulduğum yerlerden biri Duanın Küstahlığı bölümünde Tanrıya dua etmeme gücü için yalvarırken aslında yine dua ediyor oluşu paradoksluğuydu.
Pek çok farklı konuya ayrı metinlerde değindiği için durup dinlenip gücünüzü toplayıp okumaya devam edebilirsiniz.
Okuyacak okurlara kolaylıklar dilerim.
Çürümenin KitabıEmil Michel Cioran · Metis Yayınları · 202110,2bin okunma
Lightlark serüveninin ikinci kitabı Nightbane ile sizinleyim bugün.
Beş yüz yıl önce lanetlenen altı güçlü diyar her yüz yılda bir bu laneti kaldırmak için Centennial'e davet ediliyordu. Lightlark Adasında Wilding diyarindan Isla Crown uzun yıllardır süren laneti kırmış diyarları huzura kavuşturmuştu. Ama bu öyle kolay olmadı. Yaşadığı
Gözyaşı Mührü. Mükemmel bir keşifle sizlerleyim. Yine çok güzel bir fantastik kitap bulduğum için çok mutluyum. Ve bu kitabın yazarı bir Türk. Bunun mutluluğunu cidden anlatamam. Olay örgüsü ince ince işlenmiş, maceralarımız asla bitmiyor. 430 sayfayı soluksuz okudum desem yeridir.
Hikayemiz bir dağın derinliklerinde bulunan Yeraltı Şehri’nde
}♡{ Bu kadar yıl sonra bile iki kişinin birbirlerine bu denli ışıltıyla bakmayı sürdürmeleri mümkün olabilir miydi?
Bir erkek bunca yıl tek bir kadına evlilik bağıyla bağlı kalabilir, aşkını
koruyabilir miydi?
Aslında bunun olabileceğinin en yakın ör-
neği, annem ve babamdı.
Ancak yine de... Bu konuyu aklıma
getirişimin beni korkutmaması
Kitap aşırı sürükleyiciydi ama sonuçlara pek şaşırmadım:(((( ben artık beni okurken şok edecek bir gerilim/polisiye kitabı okumak istiyorum.... ki öyle pek bi okuma geçmişim de yok bu türde yine de böyle oluyor anlamadım..... bu yazarın başka kitaplarını da alacağım bi ara umarım onları daha çok beğenirim
"İşte şimdi güzel bir şeyler yapmaya başladın," de- di Clay. "Ve o yüzden de sonuna kadar gitmen gereke- cek. Beni ağzının içine aldığında, sonuna kadar, tama- mıyla alacaksın."
"Oh, evet alacağım, kesinlikle sonuna kadar alaca- ğım."
Clay'in çamaşırını indirdi ve içinde yanan ateşten kıpkırmızı olmuş
Haftanın ilk günü size çok sevdiğim #serçeyiöldürmek kitabının yorumuyla geldim. Bu hikayeyi yayınlandığı platformda okumaya başlamıştım ama ne okuma... O kadar çok bölüm vardı ki elime kitap alamıyordum Fetih ve Efsun okumaktan Fetih'in meşhur sözleriyle kahkahalar atarken, Efsun'u anlatan bölümlerde içim dışıma çıkana kadar ağladığım
"Senin uyanmanı ise her şeyden çok istedim. Her şeyden çok bekledim. Ben hakkında bilmediğim her şeyi arkadaşlarından öğrendim." dedi babam hüzünle gülümserken.
"Arkadaşlarmdan mı?" diye sordum merakla.
"Uraz'dan, Nisan'da, Eren'den, Bulut'tan..." dedi babam hüzünle,
"Ömrün boyunca yanındaydım, oysa onların kısacık bir zamanda tanıdığı Kumru'yu ben asla tanımıyordum. Uraz'la aranızdaki şeyi biliyorum.."' dedi babam.
"Aramızdaki neyi?" diye soruverdim bir anda, şok içinde.
"Yani bu... Duygusal durumu..." dedi zar zor. Bu da nereden çıkmıştı? Ona şaşırarak baktım.
"Uraz ve benim aramda hiçbir şey yok ki."
"Öyle mi? Ah zaman...Yanlış anlamışım demek ki. Ben senin de ona karşı duyguların olduğunu sanıyordum." dedi babam.
"Onun bana karşı duyguları mı var ki? Bu da nereden çıktı?" Hala şaşkınlık içindeydim.
Yine müzayede sitelerinde dolanıyordum, Phebus Müzayede'de Oğuz Atay'ın bugüne dek hiç görmediğim bir fotoğrafını açık artırmada görmemle şok oldum. Aslında Oğuz Atay'a ilgisini tahmin edebildiğim Haluk Oral kimseye bırakmazdı bu fotoğrafı, nasıl da gözünden kaçırmış? Ben para yönünden pek büyük bir kişi değilim, zengin olsam bile ruhumdaki fakir "saçmalama ulan bir fotoğrafa 1300 lira mı vereceksin!" diye beni vazgeçirir, biliyorum. Paraya acımayacak Oğuz Atay hayranları varsa haberdar etmek istedim. :)
Selam yıldızlarım! Bugün kapağıyla beni kendine çekmeye pek ala yeten “Uyumadan Önce Tuttuğum Dilek” kitabıyla geldim. Kitabın kalınlığı, puntolarım küçük olup sayfayı doldurması beni biraz korkutmadı diyemem. Ama inanın bana, soluksuz okunuyor. Ben bir oturdum bitirene kadar da başından kalkmadım
Kitabın dili beni biraz korkutuyordu, üçüncü kişi
"Kılığı düzgün bir adamın sokakta simit yemesi yasaktır. Bütün yasaklar gibi bunun da bir kaçamak yolu yok mu ? Simidi kır, cebine sok. Tek elinle bir lokma koparıp, kimseye sezdirmeden ağzına at. Ama ben dişlerim sağlamken ısıracağım."
Araz'ın art arda cümleleri gözleri karşı duvardaki gölgelerini izleyen Uraz'ı öyle çok tetikledi ki bir anda abisine dönüp
cevaplayıverdi.
"Öptüm abi ben Kumru'yu." dedi tek seferde
"Ne?" Araz'ın şok içindeki sorusu ardından odada uzun bir sessizlik Oluştu. Sessizliğin sonunda konuşan yine Araz oldu.
"Oğlum, ne demek öptüm? Sana diyorum ki ne kadar tanıyorsun, kaç gün tanıdın, nasıl oldu? Sen bana diyorsun ki, 'Öptüm abi.' Sen beni delirtecek misin Uraz?"
Uraz yatak başlığına yaslandı ve düşünmeye başladı. Ne diyeceğini bilmiyordu. Bu zamana kadar kimseye böyle kolay çekilmemişti. kimseyle bu kadar çabuk yakınlaşmamıştı.
Araz haklıydı. Tüm bunlar nasıl olmuştu?
"Bilmiyorum abi... Kumru'ya çekildiğimi hissettim. O da öyle hissetmiş olmalı. Yaşadığımız her şey o kadar boktandı ki
orada benim için tek güzel sey Kumru'nun varlığıydı. Belki de hiçbirimiz oradan kurtulacağımıza inanmıyorduk. Belki
de hepimizin aklında son günlerimizi yaşadığımız gerçeği vardı ve her şeyi hızlandırmak istedik. Belki de ben son
günlerimde... Kumru'yu öpmek istedim...Ve bunu o da istedi."