Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
224 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
"Buğulu gözlerini, kapı ile televizyon sehpası arasındaki boşlukta duvara yaslı duran sandığa çevirdi. Uzun ve dalgın bakışlarla sandığı süzdü. Sonra yutkundu. Kırışık ve dar anlının altında iki küçük lamba gibi parıldayan gözlerini tekrar resme kaydırdığında Gülfidan’ı ile bakışları kenetlendi. Konya sokakları kadar soğuk ve donuk iki masum
Şizofrenin Kamburu
Şizofrenin KamburuArifzade · Mola Kitap · 201215 okunma
Örneğin, Piskopos'un anlamakta güçlük çektiği gerçeklerden biri, kutup ayılarının neden beyaz olduğu. Kamuflaja gelince bu konunun yeni-Darwinci yaklaşımla anlaşılması her zaman kolay değil. Kutup ayıları kuzey kutbunda başat hayvan grubuysa, beyaz renkli bir kamuflaj biçimi geliştirmelerine de gerek yoktur. Bu sözleri şöyle okumak gerekir: Ben çalışma odamda oturmuş kafa patlatan, kuzey kutbuna hiç gitmemiş olan, hayvanat bahçesi dışında kutup ayısı görmemiş olan, klasik edebiyat ve tanrıbilim konularında eğitim görmüş olan ben, şu ana kadar kutup ayılarının beyaz olmakla ellerine ne geçeceğini anlayabilmiş değilim.
Reklam
Kendimi, içinde bir şeylerin vuku bulduğu fakat "ben" ve "bana göre"nin olmadığı bir yer olarak görüyorum. Her birimiz birtakım şeylerin meydana geldiği bir tür kavşağız. Kavşaklar tamamen pasiftir; oralarda bir şeyler gerçekleşir. Bir başka yerde, aynı derecede geçerli ancak farklı bir şey vuku bulur. Tercih yoktur, bu sadece bir şans meselesidir.
Dışarıda mucize arama, mucize sensin. Hayal kırıklığının bir önceki adı arzudur. Seni mutsuz eden şey dışarıda değil kendi içindedir. Başarısız insan yoktur; Başarılı olacağına inanmayan insanlar vardır. Ben sizi yeni bir şeyle tanıştırmıyorum, sadece unuttuğunuz kendi özünüz ile tekrar buluşmanıza vesile oluyorum. Varoluş mucizeler ile dolu kilitli bir kapıdır anahtar ise sensin. Kendi hayatını yaşamıyorsan, yaşadığın hayat senin değildir! Uzakta olsa mesafeler,yüreğini yüreğinde hissettiğin, sana en yakındır. Dünya sadece bir geçittir ona sahip değil şahit kal.
"Bazen hayatın çok hızlı aktığını duyum sarsın. Ve bu hayat denizinde "ne" olduğunu düşünürsün. Kalabalık bir otobüs durağında, en köşede kalmış olan sındır. Hiç fark edilmeyen... Kaldırımlarda hızlı hızlı yürürken, dönüp kimsenin bakmadığı... Hakkını ararken sesi en kısık çıkan... Hep seven ama hiç sevilmeyen... Kimsenin her şeyi olamayan...bazen tünelin ucundaki ışığa doğru yürürken arkadaki girişin çoktan kapanmış olduğunu bilemezsin.. geri dönüş yoktur.. ve ışık hep senden uzaklaşır.. İşte böyle! Hayatın figüran rolü verilmiş biriyim ben."
Tutamak sorunu dedim. Dünyada hepimiz sallantılı, korkuluksuz bir köprüde yürür gibiyiz. Tutunacak bir şey olmadı mı insan yuvarlanır. Tramvaylardaki tutamaklar gibi. Uzanır tutunurlar. Kimi zenginliğine tutunur, kimi müdürlüğüne ; kimi işine, sanatına. Çocuklarına tutunanlar vardır. Herkes kendi tutamağının en iyi, en yüksek olduğuna inanır. Gülünçlüğünü fark etmez. Kağızman köylerinden birinde bir çift öküzüne tutunan bir adam tanıdım. Öküzleri besiliydi, pırıl pırıldı. Herkesin, " Veli Ağa'nın öküzleri gibi öküz yoktur " demesini isterdi. Daha gülünçleride vardır. Ben, toplumdaki değerlerin ikiyüzlülüğünü, sahteliğini, gülünçlüğünü göreli beri, gülünç olmayan tek tutamağı arıyorum : Gerçek sevgiyi ! Bir kadın. Birbirimize yeteceğimiz, benimle birlik düşünen, duyan, seven bir kadın !
Sayfa 148Kitabı okudu
Reklam
aferin evlat iyi etmissin! sonra zamanini da iyi intihap ettin. maalesef seni bos ceviremeyecegim. mademki iki esnaf karsi karsiyayiz, acikca konusalim.. dun gelsen metelik alamazdin, seni tekme ile kovardim. yarin gelsen beni bulamayacaktin. seytan sana fisildamis heralde... mubarek olsun... ben bu ise daha fazla dayanamayacagim... bir nihayet
….George’un sesi pekleşti, tok bir tona büründü, kelimeler çok söylenmiş, çok tekrarlanmış olduklarını belli edercesine, düzenli bir biçimde dökülmeye başladı ağzından. “Bizim gibi çiftlik ırgatlığı yapanlar, dünyanın en yalnız insanlarıdır hep,” dedi. “Ne aileleri vardır, ne de yerleri yurtları. Bir çiftliğe gelir, çalışır didinir, biraz para kazanır, sonra kente inip o parayı deve yaparlar. Bir de bakarsın, kuyruğunu kıstırmış, başka çiftliğe gidiyor. Yaşamdan bekledikleri hiçbir şey yoktur.” Lennie keyfinden bayılmıştı. “Tamam. Tamam! Şimdi de biz nasılız, onu anlat.” George devam etti: “Biz onlar gibi değiliz. Bizim bir geleceğimiz var. Derdimizi paylaşacak, bizi seven biri var. Başımızı sokacak yer bulamadık diye barlara dalıp paramızı son kuruşuna kadar harcayanlardan değiliz biz. Öyleleri hapse girse, kimsenin umurunda olmaz. Ama biz öyle değiliz.” Lennie atılıp onun sözünü kesti: “Biz öyle değiliz! Neden değiliz? Çünkü sen bana bakarsın, ben bana bakarım da ondan.” Sevinçle güldü.
İnsanın sayısız geceler boyunca odada pinekleyerek kitap okuduğunu ya da kara kara düşündüğünü getir gözlerinin önüne. Kimi zaman boşa koyarsın dolmaz, doluya koyarsın almaz, doğru mu düşünüyorsun yanlış mı bir türlü bilemezsin, çıkamazsın işin içinden, danışacağın tek bir Allah’ın kulu bile yoktur. Dönüp de sen ne dersin bu işe diyebileceğin hiç kimse yoktur yanında, sen de görüyor musun benim gördüğümü diye soramazsın hiç kimseye. Kaygılısındır, kararsızsındır. Bir ölçü yoktur elinde. Neler gördüm ben burada, neler yaşadım. Sarhoş filan da değildim. Uykuda mıydım bilmem. Ama yanımda birisi olsaydı, uyuyordun, düş görüyorsun derdi. Ve işte o zaman her şey çözümlenmiş olurdu...
"Hanımlar, beyler, eğer biz homo economicus olmayı becerebilsek, hiçbir hükümet, hiçbir rejim, iç ya da dış baskı bizi kişi başına geliri on bin dolarlık ülke olmaktan alıkoyamaz. Zamanındagöç edip dünyanın en gözde toprak parçasına kurulmuşuz. Bir elimiz dağda, bir elimiz denizde, yediğimiz önümüzde, yemediğimiz ardımızda. Bir müşkülümüz
Sayfa 327Kitabı okudu
Reklam
Ben, kendi kendimi bütünüyle mahvettim. Artık kendimi kıyaslayabileceğim herhangi bir şey var mıdır; ahlak kuralları filan? Bana faydası olacak hiçbir ahlak kuralı yoktur artık. Hele böyle bir durumda ahlak dersleri kadar yersiz bir şey olamaz. Ah, şu kendini beğenmiş tipler! Böbürlene böbürlene sana nasihatler vermeleri! Şu anki durumumun iğrençliğini ve pisliğini en az kendileri kadar bildiğimi bilselerdi, o koca dillerini sallamaktan vazgeçerlerdi. Bana bilmediğim ne söyleyebilirler ki? Benim sorunumla ilgili ne bilebilirler ki?
Savaş
"Muzaffer müttefikler kampından falan değilim, bütün namuslu insanlar gibi ben de yenik çıktım bu savaştan, kazanılmış savaş yoktur, bütün savaşlar yenik düşürür adamı.."
Sayfa 376Kitabı okudu
Artık olamayacağını biliyorum. Aşk benim kalbimi yakıyor, seninkini yalayıp geçiyor. Ben tam merkezine koyuyorum aşkı hayatımda, sen başka bir şeyin yerine koyuyorsun. Bana evlenme teklif ettin, reddettim. O gece sana geldim, bu defa sen reddettin. Aşkı ve ahlakı tartıp durdun aylar boyunca. Gerekçelerini, savunularını, ithamlarını, infazlarını sıraladın; sanığı da savcısı da yargıcı da sen olan bir mahkemede yargılayıp durdun kendini defalarca. Hangi yanın haklı çıksa, bu davanın öbür yanından yara aldın. Çünkü ne yeteri kadar âşık ne de yeteri kadar ahlaklıydın. Oysa aşkın yeterince’ si olmaz benim için hiç olmamış sevgilim. O ya vardır ya yoktur. Hududu, temkini, itidali, tazmini olursa zaten aşk olmaz. Var olduğu müddetçe vardır o. Ve var olduğu müddetçe de tek biçimde tek hacimdedir…
-Hz. Âdem cennetten dünyaya gönderildiğinde Allah'a yalvardı: "Allah'ım; beni Muhammed (a.s) aşkına affet!" Alemlerin Rabbi, Âdem (a.s)'dan sordu: "Ya Âdem, sen Muhammed (a.s)'ı nasıl öğrendin; ben henüz onu vücuda getirmedim?" -Âdem (a.s) dedi ki: "Ey Rabbim! Sen beni yaratıp kalıbıma ruh üflediğin zaman başımı kaldırıp ârşa baktım." Orda bir yazı vardı: "Allah'tan başka ilah yoktur ve Muhammed (a.s) Onun rasülüdür." -"Sen (mübarek) ismini, insanoğlunun en üstün ve sevgilisi olandan başkasına bağlamayacağına göre, onun kadir ve kıymetini buradan anladım." Yüce Allah buyurdu: "Doğru söyledin Ya Âdem; O benim için insanoğlunun en sevgilisidir. Madem ki onun aşkına benden mağfiret istiyorsun, seni affettim."
Orhan Pamuk İsviçre dergisine konuştu. "Kimse söylemiyor bari ben söyleyeyim, Türkiye'de 30 bin Kürt, 1 milyon Ermeni öldürüldü." dedi. Aslında Kar romanının tanıtım röportajıydı ve bu lafların, romanın içeriğiyle alakası yoktu. Yazdıklarıyla değil, söyledikleriyle şöhret olan dünyadaki tek yazar'dı! (Bu iğnele biraz haksızlık olduğu kanısındayım. Dış ülkelerde belli bir okur kitlesi olduğunu sonradan öğrendim. Yalnız bu demek değildir ki bu sözleriyle tanınırlık oranını katladığı inkar edilemez.) Peki neden onca ülke varken, bu lafı gidip İsviçre'de söylemişti? Çünkü çamur atıp iz bırakmak için ideal adresti...İsviçre'de konuşup "Ermeni soykırımı vardır." demek serbestti, "Ermeni soykırımı yoktur" demek, yasaktı. Herhangi bir Türk'ün Orhan Pamuk'un söylediklerine karşı savunma yapabilmesi, kanunen suçtu. Nitekim... Kısa süre sonra, İsviçre'ye gidip "Ermeni soykırımı yoktur" diyen Türk Tarih Kurumu Başkanı Profesör Yusuf Halaçoğlu hakkında gıyabi tutuklama kararı çıkartıldı. "Edebiyatçı" tarihi suçlarsa, fikir özgürlüğüne giriyordu. "Tarih Profesörü" savunursa, hapse giriyordu. Hadisenin "bu ne perhiz bu ne lahana turşusu tarafı" da vardı. Bize "soykırımcı" diyen İsviçre'nin Ankara Büyükelçisi Walter Gyger eniştemizdi. Soykırımcı dediği milletten, Türk'le evliydi.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.