…Pek çok kişinin öldüğünu gördük, hem de en beklemedikleri anda ve genellikle hayattan çoktan umut kestikten sonra. İlk kez olarak genç, güzel, sağlıklı birinin başına hem de gözümüzün önünde gelecek. Hep burada kalmak istemeyen tek kişi Veronika, çünkü yaşam dolu. Bu durumda bizlerin de kendi kendimizi sorgulamamız doğal: Peki, bize ne olacak? Biz burada ne arıyoruz?"
Genç adam olumlu anlamda kafasını salladı. "Dün gece ben de aynı şeyleri düşündüm: Bu hastanede ne işim var? Kent meydanına inip Üç Köprüler'in orada gezinmek, tiyatronun karşısındaki pazar yerinden elma satın almak, insanlarla havadan sudan konuşmak ne hoş olurdu. Çoktan unuttuğum bir sürü şeyle boğuşmak zorunda kalacağım tabii, ödenmemiş faturalar, komşularla sorunlar, beni anlamayan insanların ironik bakışları, yalnızlık, çocuklarımın dırdırı, daha neler neler. Oysa bütün bunlar yaşamın bir parçası değil mi? Bence bu ufak tefek sorunlarla baş etmek için ödenen bedel, onların varlığını inkâr etmekle ödediğimiz bedelden daha az. Bu gece eski kocamın evine gidip ona teşekkür etmeyi düşünüyorum, ne dersin?"
"Bilmem ki. Ben de bizimkilere gidip aynı şeyi söylemeli miyim dersin?"
"Olabilir. Temelde, hayatta başımıza gelen her şey kendi suçumuz, başka hiç kimsenin değil. Bizlerin başımızdan geçen zorlukların pek çoğu başkalarının da başından geçiyor, ama onlar tamamen başka tepkiler veriyorlar. Biz en kolay yolu seçtik sanki: ayrı bir gerçeklik."