Rusya Komünistleri de tüm maddi ihtiyaçları temin ederek ve toplumun tüm bireyleri arasında başka alanlarda da eşitlik sağlayarak insanın saldırganlığını ortadan kaldırabilmeyi umut etmişlerdir. Bence bu bir yanılsamadır.
Reklam
_İnsanın üstünlüğü bilgiye dayanır. Bilgide, kralların hazineleriyle satın alamayacağı, iradeleriyle hükmedemeyeceği, muhbir ve casuslarının ihbar edemeyeceği, kaynağı olan ülkelere denizci ve kaşiflerinin sefer düzenleyemeyeceği pek çok şey muhafaza edilir. _Bilginin gerçek amacı ve görevi, akla uygun, eğlendirici, saygıdeger ya da etkili
insan kendinden başka nereye gidebilir!?
gittiğini sansa bile hiçbir yere gidemez bence. gittiği yeri de kendine dönüştürür çünkü. dönüştüremezse, bir yolunu bulup yıkar gittiği yeri, harap eder. kimi zaman topla tüfekle yıkar, kimi zaman sevgisini sele dönüştürerek tatlı öpücükler eşliğinde yıkar, kimi zaman da sivri külahlı şeytanların bile hayal edemeyeceği daha başka yollarla yıkar. belki, gitme arzusunun bu denli baskın oluşu, ikide bir depreşmesi ve insanı alıp olmadık serüvenlere sürüklemesi de, kendimizden başka hiçbir yere gidemeyeceğimizi bir şekilde biliyor, seziyor oluşumuzdandır. bu gerçekle yüz yüze gelmek istemeyiz tabii, bunu dile getirmekten kaçınırız. gitmenin her çeşidi bir yanılsamadır bu yüzden ve başka adlar altında yaşadığımız birçok şey, aslında bir tür gitmektir. ne var ki, hayatı canlı tutan, onu harekete geçiren, birçok yanını ortaya çıkarıp onu bizim gözümüzde katlanır kılan da bu tür yanılsamalardır.
“En iyi haliyle ise evlilik mutlu bir yanılsamadır. Birbirlerini gerçekten seven iki insandır ama birbirlerini ne kadar mutsuz edeceklerinin farkında değillerdir. Ama eğer iki insan bunun farkındaysa ve birbirlerine katlanmayı göze alarak evlenmeye karar veriyorlarsa bunun tutuculuk veya bir yanılsama olduğunu düşünmüyorum. Bence bu durum çok radikal, cesurca ve ayrıca da çok romantik.”
Sayfa 15 - ‘Frida’ adlı filmden bir sahne alıntısı..Kitabı okudu
Bence harika bir tespit
Aşk da tıpkı tanrıça gibidir; yani muhteşem bir yanılsamadır. Öncelikle erkeklerin icadıdır. Erkeğin açmazı da budur işte. Bir yandan kadın kendine ait olsun diye aileyi kurar, öte yandan gözü komşunun karısında kalır. İlyada'daki Paris'in Helen'i kaçırmasını anımsayın, ortaçağdaki şövalye aşklarını anımsayın. Ama kadınlar için durum daha vahimdir. Çünkü anaerkil dönemde pek çok sevgilisi olan kadın, ataerkil dönemde bir erkeğin malı olarak evine hapsedilmiştir. Onun gözünün de komşunun kocasında, oğlunda kalmasından daha doğal ne olabilir? Ama bu istek yasaktır, günahtır, ayıptır, işte aşk bu ulaşılmazlıktan doğar. Aşk ulaşamayacağın birini abartarak, onun kafandaki ideal kişi olduğunu sanarak tutkuyla bağlanmaktır. Aradaki engeller ne kadar artarsa bu yanılsama o kadar tutkulu olacaktır. Nasıl tarihöncesi atalarımız doğum olayını çözemediği için kadınlardan tanrı yaratmışsa, biz de yolumuzun kesiştiği birini yaşamımızın vazgeçilmez kişisi sanarak, neredeyse ona tapınmaya kadar varan bir bağlılık yaratmışız. Kanımca aşk, o ilkel abartma duygusunun günümüze kadar gelmiş halidir."
Reklam
Bu gezegenin şöyle bir sorunu vardı - daha doğrusu eskiden vardı: Üzerinde yaşayan halkın büyük bölümü çoğu zaman mutsuzdu. Bu sorun için pek çok çözüm önerilmişti, ama bunların çoğu genellikle yeşil renkli küçük kağıt parçalarının hareketleriyle ilgiliydi. Bu da tuhaftı, çünkü aslında mutsuz olanlar yeşil renkli küçük kağıt parçaları