Diyor, kitaba bakan dostum;
Bencil bir acısın sen.
Kimseye sezdirmeden gülümsüyorum
Kalbimdeki kalabalığa.
.
Suyum, unum, buğdayım
Herkesin başkasını konuştuğu
Bu aynalar pazarında
Seni kimselere
Söylemeden öleceğim.
"İnsan dedikleri bu nankör, kan dökücü, cimri, unutkan"
diyor ismet özel şiirinde. arttırıyorum ben daha fazlasını söylüyorum.
insan dedikleri yalancı, aldatıcı, sahtekar, kırıcı, kalpsiz, bencil... ve daha birçok şey. güzel hiç mi bir şey yok insana dair diye soruyorum kendime. sonra güzel olan her şeyin geçici olduğu asıl gerçekliğin ve kalıcılığın kötülük olduğunu anımsıyorum. (keşke anımsamasam)
şiir seviyorum, ismet özel seviyorum ama bu kitaptaki şiirler yani özellikle son kısımdakiler okurken biraz sıktı diyebilirim. ama buna rağmen bi şiir okumuş olmak bile bana kendimi iyi hissettiriyor dizelerdeki o uyum zekice yazılmış o sözcükler ve hepsinin birleşiminden ortaya çıkan o sanat... muhteşem.
eğer dinlemediyseniz ismet özel'in şiirlerini kendi sesinden dinlemenizi tavsiye ederim.
ve ek olarak kimseye güvenmemenizi de bi hayat tavsiyesi olarak vermek isterim
O zamanlar her türlü iyi işe kendini vermeye hazır, dürüst, özverili bir delikanlıyken, şimdi şımarık, aşırı derecede bencil, yalnız kendi zevkini düşünen biriydi. O zamanlar dünya ona sevinçle ve heyecanla çözmeye çalıştığı bir bilmece olarak görünürken, şimdi yaşamdaki her şey, içinde bulunduğu koşullarla belirlenen, basit ve açık şeyler olarak görünüyordu. O zamanlar onun için gerekli ve önemli olan, doğayla, öncelikle de yaşayan, düşünen ve duyumsayan insanlarla ilişki kurmakken (felsefe, şiir), şimdi birtakım gruplarla ve arkadaşlarıyla ilişkileri gerekli ve önemli olmuştu.
Kötü günümde yanımda olmadığın zaman vazgeçtim.
Canın sıkıldığında benimle paylaşmadığını, kırılacak veya tedirgin
olacak olsam bile düşücelerini açıkca söylemediğini anladığım
zaman vazgeçtim.
Bana yalan söylediğini anladığım zaman vazgeçtim.
Gözlerime baktığında kalbinle bakmadığını ve bana hala söylemediğin
şeyler olduğunu hissettiğimde vazgeçtim.
Her sabah benimle uyanmak istemediğini, geleceğimizin hiçbir yere gitmeyeceğini anladığım zaman vazgeçtim.
Düşüncelerime ve değerlerime değer vermediğin için vazgeçtim.
Ağrılarımı dindirecek sıcak sevgiyi bana vermediğinde vazgeçtim.
Sadece kendi mutluluğunu ve geleceğini düşünerek beni hiçe saydığın
için vazgectim.
Tablolarımda artık kendimi mutlu çizemediğim ve tek neden sen oldugun için vazgeçtim.
BENCİL OLDUĞUN İÇİN VAZGEÇTİM!!
Bunlardan sadece bir tanesi senden vazgeçmem için yeterli değildi, çünkü sevgim yüceydi. Ama hepsini düşündüğümde senin benden çoktan vazgeçtiğini anladim.
Bu yüzden ben de senden vazgeçtim.
Karşımdasın işte...
Bana bakmasan da oradasın, görüyorum seni.
Ah benim sevdasında bencil, yüreğinde sağlam sevdiğim.
Kalbime gömdüm sözlerimi, ceset torbası oldu yüreğim.
Tıkandığım o an,
Elimi nereye koyacağımı şaşırdığım o an işte,
Aklımdan o kadar çok şey geçti ki takip edemedim.
Ellerim boşlukta, ben darda kaldım.
Ellerim buz gibi, ben harda
Değişmek dediğin şey sandığından zahmetli,
Ama yine de değiştim ve yaranamıyorum kahretsin, Kahretsin!
Ne kadar çirkinim.. Ne kadar da bencil..
Ama sen istersen kafa tutarım ecele ben!
Şu dünyada bir tek (bir tek!) sana kızmayı beceremem.
Ne kadar var zaman?
Ne kadar çabuk geçmiş..
Ne kadar yağmur varsa durmasın şimdi yağsın
Üzsen de üzülsem de farketmez iyi ki varsın.
Hatıran var bu evin her yerinde..Sen kalmışsın.. Yani ben, sen ve yalnızlık...
Ahmet Cemil, Mülkiye Mektebi son sınıfa geçtiği yıl babasını kaybeder. Evin, annesinin ve kız kardeşinin tüm yükü ona kalır. Bu yüzden tüm hayalleri suya düşer; çünkü o tüm çalışmalarını şiir üzerinde toplamayı, edebiyatımıza yön, yöntem vermeyi istemektedir. Babasının ölümü bu düşüncelerini sekteye uğratmıştır. İyi derecede Fransızcası olan Ahmet
Nasıl anlatsam nereden başlasam
Esaret dolu hayatım
Neresini tutsam elimde kalıyor
Dünya tutsakların mekanımı
Hal bilmez bir kalpte perişan oldum
Gönlüm cehennem ateşinde yanıyor
Seninle her geçen gün
Karşımdasın işte…
Bana bakmasan da oradasın, görüyorum seni.
Ah benim sevdasında bencil, yüreğinde sağlam sevdiğim.
Kalbime gömdüm sözlerimi, ceset torbası oldu yüreğim.
Tıkandığım o an,
elimi nereye koyacağımı şaşırdığım o an işte,
aklımdan o kadar çok şey geçti ki takip edemedim.
Ellerim boşlukta, ben darda kaldım.
Ellerim buz gibi, ben harda
Ölümlü dünyanın ölümsüz insanı krallar kralı Ozymandias'ı bize coşku dolu bir şiirle sunan Shelley'e derinden bir saygı duyuyorum, efsanevi bir şiir gerçekten
Ozymandias bir sonedir ve bana göre mükemmel bir başyapıttır diğer şiirler arasında. Geçiciliğe, faniliğe karşın ölümü unutarak yaşamayı temsil ediyor. Ölümlü şeylerin bir yönü olarak sonsuzluğa sahip değildir kimse, kral da o şekilde. Kelimenin tam anlamıyla, fani dünya yaşamının tarihindeki tüm yöneticilerin, en güçlü insanlar olsalar bile, diğer insanlardan farklı bir sonu yoktur. Fakat Ozymandias 'Benim adım kralların kralı Ozymandias'tır' der. Burada kibriyle, diğer hükümdarlar arasında en güçlü kral olduğunu insanlara telkin ettiği apaçık belli.
Kral Ozymandias tebaasından çok kendini seven dünyanın en büyük diktatörü olma fikrine kendini kaptırmış bir despottur. Mizacı olarak kendine takıntılı, bencil ve duyarsızdır. Shelley zamanla ağır hasar görmüş bir şeye atıfta bulunuyor; 'colossal' devasa anlamındadır ve 'wreack' kötü bir şekilde tahrip olmuş bir şey anlamına gelir yani aslında Kral Ozymandias’ın bedeni yapayalnızdır ve her şeyden önce 'dev' bir 'enkaz' olarak uçsuz bucaksız çölün ortasındadır. Bu sözler bize Ozymandias'ın büyük olduğunu ama cansız bedeniyle bir hiç olduğu gibi hiç de olmadığını gösteriyor.