Bugün günlerden eskiler, yine. Unutmayı çok deniyorum. Hayatım boyunca hep denedim. Fakat unutmak diye bir şey sahiden var mı? Bilmiyorum. Nasıl unutulur iyilikler, kötülükler, anılar, acılar... Böyle bir güce kim sahip ki. Öyle kolay değil işte. İnsan yaşadıklarını unutamıyor. Mesele kişiler değil, mesele; o kişilerden arta kalanlar. Mesele;
''İnsan zihni için, üst üste yaşanan olayların duyguları ayağa kaldırmasının ardından gelerek, ruhu hem ümitten, hem de korkudan azade kılan eylemsizlik ve kesinliğin mutlak sükûnetinden daha acı verici şey yoktur.''*
William Godwin ve Mary Wollstonecraft'ın kızı ‘’Mary Wollstonecraft Godwin’’, 30 Ağustos 1792’de
Okuduğum ilk şiir kitabımdı (babadan kalma yadigar). O yüzden bende yeri başkadır. Ama her şiir severin elinde olması gereken bir eser. Ümit Yaşar'ın oğlu Vedat için yazdığı kitaptır. Çünkü kendisi hayatında en büyük acılardan olan evlat acısını yaşamış bir şair. Hem de unutulmaz bir hadiseyle. Oğlu Galata Kulesi'nden atlayıp intihar
Kırklar Cemi, girift diliyle ruhlarda barınan ama belki de hiçbir zaman su yüzüne çıkmayacak duygulara sesleniyor. Gömülü acılar, saklı ayrılıklar, yaralı kalpler sayfalara taşınsa da hiçbir hasarı iyileştirmiyor yazar. Yaraları biraz daha kanatıp derine gömerek onları ilelebet unutulmaz kılıyor.
insanın ruhu biraz yoruluyor okurken. dilinin anlaşılmamasından değil hani, ruha hitap etmesinden dolayı. ruh yorgun düşüyor biraz.
Üç bölümden oluşuyor. ilk iki bölüm de bir çocuk gözünden Bilal Efendi karakterini analiz ediyoruz, halini tavrını ve davranışlarını. insanların ruhunun huzurunun hayatlarına nasıl yansıdığını.
ikinci bölümde bu çocuk büyüyor ve genç bir delikanlı oluyor. ve biz yine onun gözünden Abdullah Efendiyi dinliyoruz. Bu gibi nice isim vardır bizim bilmediğimiz. İnsanlara faydası dokunan isimsiz kahramanlar, bir çok gönüle dokunup güler bırakıp terk-i diyar eylemişler dünyadan.
İnsanların hayatlarına bakınca gerçekten ne kadar dünyaya meyilli yaşadığını anlıyor ya bu delikanlı. bende şöyle durup düşündüm ve bedenimin ihtiyaçlarını karşıladığım kadar ruhumun ihtiyaçlarıyla hiç ilgilenmediğimi fark ettim.
ruha da şifa gerek huzur için. Bu huzuru nerede aradığına bakmak düşünmek gerek....
üçüncü bölüm daha sonradan kitaba eklenmiştir.
Hüseyin Su'nun kalemini ben insanın tuh dünyasına benzetiyorum. hem karmaşık hem bir o kadar derin ama sade ve basit bir anlatım. Bence kalemi ile tanışın ben sevdiğim yazarların tüm kitaplarını okumayı seviyorum ve Hüseyin Su'da onlardan biri. keyifli okumalar diliyorum.
Kırklar CemiHüseyin Su · Şule Yayınları · 202020 okunma
Kitap benim için şöyle başlıyor: "Bir sorun üzerinde konuşmanın onu çözmek için yeterli olduğunu düşünüyorlar. Ben daha sessiz bir nesilden geliyorum. Biz unutmanın değerini yeniden üretmenin cazibesini anlıyoruz." Burada tarihin tekerrür etmesinden kurtaracak çok net bir bakış açısı sunuyor. Acılar unutulmaz, insanı büyütür fakat
Okumamın çok uzun sürdüğü, bittiğinde de etkisini bir türlü üzerimden atlatamadığım bir kitaptı Değersiz Bir Hayat.
Bu kitap bir coming of age kitabı. Ben başlarken bunu bilmiyordum. Karakterler kitap boyu yaş alıyorlar ve bu sayede tüm hayatlarına şahit oluyoruz. Kitabın arka kapağında Jude'a yoğunlaşılmış görünse de aslında kitabımızda 4 baş
1957 – 59
İstanbul, Fatih,
Bütün gün beni, bu kâğıtların başında oturmaya iten yalnızlığımı düşündükçe acımın artmasını istiyorum. Bu büyük, kalabalık şehirde hiçbir teselli yok benim için. Acım, çok önceleri, başka sokakların, başka pencerelerin, yatak odalarının, bütün o anlamsız eşyanın bulunduğu ortamda çok daha büyüktü. Şimdi başka bir
youtu.be/xBp4URkG9do
Hasret Gültekin’in Yorumuyla 33 Kurşun
Dewrimci Şairler ölümsüzdür...
Haziran Gülleri,
1. Orhan Kemal – 2 Haziran 1970
Hasan Hüseyin Korkmazgil’in 13 yıl yüreğinde taşıdıktan sonra yazdığı şiirin adıdır: “Haziran’da Ölmek Zor”. Nazım Hikmet’in ölümüyle oluşmaya başlayan dizeler, başka bir dostunun, Orhan Kemal’in
Değirmen öykümüz bir soru ile başlıyor. Soruyla öyküye başlayan yazarımız bizi meraklandırarak öykünün içerisine çekiyor. Yaklaşık yarım sayfa kadar bir değirmenin tasvirini yapan yazarımız belli ki olay örgüsünü bir değirmen etrafında şekillendirecek. İnce bir şekilde tasvir yapılarak çok güzel bir şekilde somutlaşan değirmeni okurken gözümüzde
İstanbul, 05.12.1952
Dilbaz bir şaire, o tek sevdiğime,
Ben ki size bu satırları yazıyorum bilin ki özlemim ağır basmış demektir. Bu satırları yazan zaten ben değilim, ruhumun ta kendisi. Aramızdaki o adı konmamış safiyane duygunun bendeki vücud bulmuş hali pek yaman, pek can yakıcı, pek dayanılmaz. Hem masumane, hem değil. Hem ulvi hem