Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Gösteriş Merakı ile Nazar Korkusu
"Bizde gösteriş merakı ile nazar korkusu at başı gider. Gezip dolaştığım ülkelerin hiçbirinde yeni Türkiye kadar gösterişe düşkün bir yer görmedim dersem abartmış olmam herhalde. Bunun nedeni insanların kendi iç dünyaları ve değerleri için değil birbirleri için yaşamakta oluşlarıdır. Zenginliğin güzel arabanın, mal mülk sahibi olmanın tek zevki, başkalarına, Bakın siz de olmayan şeyler bende var der gibi dolaşabilmek paraya ve güce tapan bu toplumda kendini en yukarıda hissedebilmektir.
Ben bu ırka katlanamıyorum; insan onların içinde hep kötü bir çevrededir, ayrımların bilincine varabilecek bir parmak yoktur onlarda, -ne yazık ki burada bir ayrımım bende! Beceremezler düzgün yürümeyi bile o incelik yoktur ayaklarında…Gerçeğini düşünürsen ayak ne gezer Almanlarda: onların yalnızca bacakları vardır…Bilmezler Almanlar ne denli bayağı olduklarını da, oysa bayağılığın son aşamasıdır bu, onlar utanç duymazlar birer Alman olduklarından bile…Her konuşmaya karışırlar, son sözü kendilerinin söyleyebileceğini sanırlar; korkarım benimle ilgili söylenmiş sözlerinin olmasından. En kesin kanıtıdır baştanbaşa yaşamım bu tür tümcelerin. Boşunadır orada benimle ilgili düşünceli ince bir davranışın izlerini aramam. Bunu gördüm Yahudilerden, oysa Almanlardan görmedim doğrusu. Alçakgönüllüce davranırım insanlara, iyi olmasını isterim tüm insanların, böyledir benim eğilimim, - ayrılık, başkalık gözetmem, yetkim olmasına karşın: oysa bir engel değil bu gözlerimin açık olmasına.
Reklam
Kapağında köpek resmi var diye bu kitabı sana aldım. İyisi mi Bengi, acılarımız üzerinden başkalarıyla rekabete girişmeden ben eski fotoğraflarıma sinen ıssızlığı anlatayım, sen de köpeğin Sefil’i. *** Babannemle çekildigim biricik fotograf karesine dalıp gidiyorum. Hayatta olsaydı yine sabahın alaca karanlığında arayıp “ Rüyamda seni hiç iyi görmedim oğul, göğsüme bir acı saplanıp durdu, neyin var diye mutlaka sorardı. Bende yine ısrarla “ İyiyim anneciğim, Allaha şükür hiç bir sıkıntım yok “ diye yalan söylerdim. Benim bir başınalığım böyle Bengi. İstersen sen Sefil’in sefaletini anlat. Yahut sen hiç kendini yorma,bu öykü ikimizin olsun.
Sayfa 20 - Günler eskidikçe/ Muhsin Macit
Bir yol
Sayfa 77 Bilmem sizde de böyle midir; yolculuk benim üzerimde daima iyi ve unutturucu bir tesir yapar. Istiraplarımızın, üzüntülerimizin mekânla, yahut hayatımizın tabii muhitiyle sikı bir alakası olsa gerek. Bir: muharririn dediği gibi, falan yerde en kesif siddetinde olan bir acı iki yüz kilometre daha ötede ve baska insanlar içinde biraz daha hafif ve daha kabili tahammül oluvor. Bununla beraber acıdan acıya fark var. Ve benimki acılarn en büyüğü, evlat acisıydı, üstelik de yağmur yağıyordu. Oh, size bu yağmurlu günlerin bende yaptığı aksülameli nasil anlatmali? Böyle günlerde ben değişir, büsbütün başka adam olurum. Başka bir adam, tam kelimesi değil... Bütün bir mazi, en kötü, en karanlık, en tamir edilmez taraflarıyla içimde canlanır, hortlaklarımla baş başa kalırım. Böyle zamanlarda hayat sanki bütün çeşmelerini kapatır, yalnız bir tanesi, azap ve üzüntünün kaynaği kalır ve ben onun bulanık aynasında bütün ömrün en kötü muhasebesini yapa yapa kendimi seyrederim. Bu sefer de öyle oldu; her zaman ayak basar basmaz gündelik üzüntülerimden sıyrıldığım, yalnız kendimin olduğum Haydarpaşa Garı bana bu sefer büyük ve karanlık bir lahit gibi geldi. Trene aynı ruh haleti icinde bindim. Izmit'e kadar hep ayni ıslak ve rutubetli hava icinde, tupkı bir olukta seyahat eder gibi geldik. Hiçbir șey düşünmedim, hiç kimseyi görmedim, Sadece vagonların üstüne ve pencerelerin camlarına değdikce yağmurun çikardığı sesi dinledim. Bir tabutta uyananlar, yeraltinın mutlak sessizliğinde kendi nabızlarını ancak böyle dinlerler.
Sayfa 77
“Şurada genç bir kız oturuyordu,gördün mü?”dedi. “Görmedim,ne olmuş?” “Şimdiye kadar bende görmemiştim!” “Saçmalıyor musun?”
2 Ölen benim artık şarkılarda sürgün benim artik şiirlerde ki ey denizkızı gördüm şimdi seni ve tuttum ellerinden..
Reklam
Çarşamba
Balık değil. Ama ne olduğunu daha anlayamadım. Keyfi olmadığı zamanlar garip, şeytanca sesler çıkarıyor, keyifli olunca da aguu-aguu diyor. Biz türden bir yaratık desem değil, çünkü yürümüyor. Kul desem değil, çünkü uçmuyor. Kurbağa değil, hoplamıyor. Yılan değil sürünmüyor. Ama balık olmadığını da iyice biliyorum. Yüzüp yüzemediğini bir türlü deneyemedimse de, bunu kesinlikle anladım artık. Çoğunlukla, sırtüstü yerde yatıyor, ayaklarını havaya kaldırıyor. Böyle yatan başka bir hayvan görmedim. Bu hayvanın anlaşılmaz bir bilmece olduğunu söyledim bir gün, ama Havva ne dediğimi bile anlamadı, “ bilmece “ sözüne hayran oldu ancak. Bana kalırsa, ya bir bilmece bu, ya da bir tür böcek. Ölürse parçalayıp içine bakacağım. Daha önce hiçbir şey böyle büyük bir şaşkınlık uyandırmamıştı bende.
ben iki sedir ağacı düşman olsun birbirine görmedim hiç ben görmedim bir söğüt gölgesini satsın yere hiç karaağaç dallarını bedava bağışlar kargalara nerede bir yaprak olsa benim coşkum açar orada bir haşhaş çalısı beni varlığın akışında yıkamış bir sineğin kanadı gibi bilirim seherin ağırlığını bir saksı gibi yeşermenin müziğine kulak kesilirim meyve dolu bir file gibi varmanın ateşi var bende bir meyhane gibi sıkıntının sınırındayım deniz kıyısındaki bir bina gibi kaygıyla bakarım ebedi uzun keşişlemelere istemediğin kadar güneş, istemediğin kadar aşılanma, istemediğin kadar çoğalma.
Tanrı nasıl bişey?" "Hiç görmedim ki?" "O zaman var olduğunu nereden biliyorsun?': "Var olup olmadığını bulmak da senin işin." "Harika! Nasıl bişey olduğunu bile bilmiyorsun, öyle mi? Nerede bulabilirim onu?" "Bilmem Gerçekten bilmiyorum. Ama her yerde olduğunu söylüyorlar. Yerde, gökte, çiçekte... sende, bende... şu sandalyede"
"Sen hiç bir şairi ağlarken gördün mü? Üzülme görmediysen, bende görmedim. Çünkü şairler sadece yalnızken ağlar." Bir roman geçti elime. Genç bir adamın tükenişini anlatıyordu. Genç adam bana o kada benziyordu ki. Gençliğime yani. Vardı böyle bir zaman. Oradan aldım bunu. Başka yerlerin de altını çizdim. Olağanüstü bir roman değildi gerçi. Yara da olağanüstü bir şey değildir gerçi.
Sayfa 21 - Dedalus YayınlarıKitabı okudu
Reklam
İnsan ne acayip şey! Nasıl da birdenbire değişti. Biraz önce her söylediğime ateş püskürürken şimdi kadınlığı tuttu. Ben nasıl isem yine öyleyim. Bende hiçbir değişiklik yok, sadece sıfatım değişiyor. Demek sıfat her şeyden üstün geliyor. Yazık, yazık! Ama kızcağız ne yapsın. Dünya böyle işliyor... Hem de o bir kadın. Zavallıya, kabahat kendisindeymiş gibi, anası babası kim bilir nasıl söylenip durdu da, kızcağız sıkıntıdan patladı. Buna rağmen beni terk etmek istemedi. Bu da, gurur verici bir şey... Çünkü beni seviyor, sevdiğini her hareketi ile belli ediyordu. Her neyse! Allah birlik beraberlik versin! Ancak şu Azmi Efendi midir nedir, öyle afallayacak ki!.. Şu dünyada da hiç böyle sinsi şeytan görmedim. Allah bir daha göstermesin. Şu başımdan geçenleri paşa babama söylesem gülmekten ölür.
Romeo ve juliet (Alıntı)
Gregory: Kızmak yerinde duramamaktır, yiğit olan durup dayanır. Tybalt: hem çekmişsin kılıcını hem söz ediyorsun barıştan, Nasıl tiksinirsem cehennemden, Montaugelerden ve senden Öyle tiksinirim bu sözden. Benvolio: Evet nedir Romeo'nun saatlerini uzatan keder? Romeo: Saatleri kısaltacak şeyin bende olmaması. Romeo: Öğret bana nasıl
Mektep görmedim; ne biliyorsam hep insanlardan öğrendim, sizden öğrendim. Eğer fenaysa kabahat bende mi?
"Bir bilire göre şöyle bir söylenti var; İstanbul’a geldiğinde denizi bir kez görsen dahi seni büyülermiş. İstemeden gelsen bile kısa bir süre sonra âşık olurmuşsun.." dedi. Doğruluk payını düşündüm birkaç saniye. Mümkün olmayabilirdi ya da tam tersi. "Yaşamadan bilemem. Ama dünyanın gözdesi olan bir şehir burası, bende sevebilirim." dedim. Yürürken bakmadım ona. Ama hepimiz sessizce ondan gelecek bir cümle beklemiştik. Kimse tek kelime etmemişti. "Yaşarsın, bir de bakmışsın tüm varlığınla sevmişsin." dedi. Bu sözler bana bir şeyler çağrıştıyordu ama ne olduğunu çözemedim. İçimden geçen cümleyi söylemekten zarar görmedim. "Olabilir. Belki... Tüm varlığımla sevebilirim."
Derviş
Șimdi gül deyince insanın aklına tuhaf şeyler geliyor. Ben mahallede iki tur dolanıp mezarlık duvarından aşınca gül mü kopardım Ayșe'ye vermek için? Değil. Ayşeler çoktur da onlara çiçekçiler de çoktur, benim işim olmaz. Hayatta bi kere çiçek taşımışlığım var, onu da poșete koydum da yürüdüm. Lisede hem de rezillik. Okulun müdürüne
280 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.