"Sana bir şey söyleyeyim mi tatlım? Arzularını, güzelliğini kaybettiğin hızla kaybetmiyorsun. Bu doğanın acımasız bir kanunu. Aynı şekilde arzu duymaya devam ediyorsun. Ve bu çok zor, ama bende hala bir şeyler var. Masaya boş elle oturmuyorum."
Şimdi sen varsın tatlım, güzelim
Ve senden bir şeyler var içimde
Ne zaman gecelerim başlasa koyu, zifir
Mutlu bir sabah oluyor sende
Sen pırıl pırılsın, güzelsin, iyisin
Ben yılların ağırlığıyla yorgun
Bir gökyüzüm var bulutlu, kapkara
Sen yıldızları aydınlatıyorsun
Işıyor gecelerim seni görünce
Ellerinde serinliyor dudaklarım
Masmavi bir șarkı gibi dünden
Șimdi bir sen varsın hatırladığım
Öğrendim yaşamak, sevmek mutluluğunu
Unuttum ne varsa kederli, kırık
Durup durup gözlerin geliyor aklıma
Sonra bu mevsim, bu haz, bu aydınlık
Gözlerim sende, ellerim seninle
Bende bir nabız gibi atıyorsun
Öldürdüler beni tatlım, güzelim
Varlığınla șimdi sen yaşatıyorsun
ROMEO
Konuşuyor. Ey parlak melek, konuş yine!
Sen göz kamaştıran bir parlaklık veriyorsun geceye;
Cennetin kanatlı ulağısın başımın üstünde,
Tıpkı ölümlülerin hayretle açılan gözlerine göründüğün gibi.
Tembel bulutlara binip uçarken o havanın kucağında,
Onu seyreden insanlar gibi hayranlıkla
Öylece bakıyorum ben sana.
JULİET
Ah, Romeo,
Biliyorum, tek istediği diri ve lezzetli bir şeyler olan şişman yaşlı bir sürtük olduğumu düşünüyorsun. Eh, haklısın. Ama üstüme düşeni yaparım. Sana göz kulak olur, arkadaşlık eder, ihtiyaçlarını karşılarım. Beleşçi değilim, ahlaksız bir kadın da değilim. Eğlenceyi seven, vücudu şişmiş bir kızım. Sana bir şey söyleyeyim mi tatlım? Arzularını, güzelliğini kaybettiğin hızla kaybetmiyorsun. Bu doğanın acımasız bir kanunu. Aynı şekilde arzu duymaya devam ediyorsun. Ve bu çok zor, ama bende hala bir şeyler var. Masaya boş elle oturmuyorum.
Seni tanımadan önce ağaçların çiçek açtığı ve yaprak döktüğü mevsimleri hep kaçırırdım derdi resim yapmayı sevdiğim halde denizin mavisini bilmezdim yaprağın yeşilinin her mevsimde değiştiğine dikkat etmemiştim seni tanıdıktan sonra o güne kadar tabiat resmi yapmayı sevmediğim halde bir ağaç bir yaprak küçük bir ot bile çizmiş olmadığım halde ve
Kimbilir ne kadar aklı başında ve temiz yaşadın şimdiye kadar. Doğrusu bende öyle yaşadım, dikkat etmiş olmalısın.Canım benim. Sonra düşün bak, Özellikle bizim yaşımızda her işin başı etle ten değildir.Hem söyle bakalım, sevgiyle bakan gözlerimizle ihtiras ateşinin yardımı olmadan yapabildiklerimizi hangi genç sevgililer yapabiliyor kendi gözleriyle? Sadece bu sayede sorumluluklarımız yüzünden ayrı kaldığımız anlarda, her gün farkına vardığımız şeyleri düşün. Gizlimiz saklımız kalmadığına göre şunu da söyleyeyim. Unutma ki hiç bir zaman güzel yada biçimli biri değilim ben. Aksine,çirkin ve şekilsizdim. Babam “kim nerde görse kaçar senden” derdi bana Hiç aklımdan çıkmaz bu sana gelince tatlım, kalpleri çarpıtacak yaşta olduğun zaman bile, diğer özelliklere sahipmiydin bakalım? Hiç sanmam Ama şimdi bir dönemler güzel diye bildiğimiz yaşıtımız kişileri bir düşün,kim söyleyebilir onlardan daha çirkin olduğumuzu şimdi? …
Bende son derece tuhaf bir temizlik içgüdüsü hassasiyeti var, öyle ki her ruhun yakınlığını ya da en içsel varlığını, iç organlarını fizyolojik olarak algılıyorum, kokluyorum.
"Bir yeni mesajınız var," diyor o tanıdık telesekreter sesi. Kadının sesini o kadar çok duydum ki, sanki onu tanıyorum. Kim bilir kaç kişi onu dinledi, yürekleri heyecan ya da korkuyla atarken bir an önce cümlesini bitirsin istedi? Oysaki kadın her seferinde bir o kadar telaşsız, kaygısız, sanki sizin birazdan duyacaklarınız onun hiç umrunda değil. Bence aslında farklı telesekreter seçenekleri bulunmalı ve seçebilmelisiniz. Mesela: "Bil bakalım ne oldu! Manyak haberler var! Sesli mesajını dinle! Oley!" Ya da: "Şöyle otur tatlım. Bir içki al. Sana bir mesaj geldi ve pek iyi değil."