O, her şeyi affetmeye hazır. Sadece Kul Hakkı'nı affedemem diyor. Birbirinize haksızlık ederseniz, benden değil, ondan af dileyin diyor. O, hepimizi, ama en çok da çalışanı ve sevmeyi bileni seviyor.
Kendi gibi, yarattığı her şeyi seveni, kendi gibi hoşgörülü ve mutlu olmayı bileni seviyor.
Mutlu olabileni, görebileni, duyabileni, hissedebileni, etrafını da mutlu edeni seviyor.
Başkalarının hakkını yiyeni değil, paylaşanı, oturanı değil çalışanı, vazgeçeni değil mücadele edeni, cezalandıranı değil hoş göreni, nefreti değil sevgiyi, gururluyu değil alçakgönüllüyü, çevresini mutsuz ve huzursuz edeni değil, etrafına huzur, mutluluk ve neşe saçanı, cebi değilse bile gönlü zengini, kalp kıranı değil gönül alanı daha çok seviyor.
Yani kendine benzeyeni seviyor. Okuyanı-yazanı, düşüneni-anlatanı, insanlar için bir şeyler yapan herkesi seviyor. İlimi-bilimi, icad edeni, keşfedeni seviyor. Anne-babalarını seven-sayan, onları incitmeyen, hoş tutan çocukları seviyor. Çocuklarını seven, onları eğiten-öğreten, yediren-içiren, koruyan, hoş gören anne babaları seviyor.
Okuduğum kitaplar işte bana bunları anlattı. O, dünyadan yükselen güzel sesler duymak istiyor. Kavgaların ve savaşların sesini değil. O bekliyor, umutla bekliyor.
Bir gün dünyadan gelecek,
Ona mutluluk ve teşekkürlerini haykıran insanların
Gönüllerinden gelecek seslerin oluşturacağı
O muhteşem Senfoniyi
Duymayı bekliyor.