Selâm size Zarifoğlu. Kitabınızı okudum, hislerimi yazmaya geldim.
Şiirsel cümleler kurmak değil niyetim, zaten anlamam da şiirden. Ama bazı şiirler benden anlar. Mesela siz yazmıştınız ya, "Geçen ibadetler özürlü, eski günahlar dipdiri" diye, beni yazmışsınız işte. İsmimin baş harflerinde değil kimliğim belki ama vicdanımın orta yerinde...
Sahi siz kendinizi mi kastetmiştiniz, "Hayat boş geçti, geri kalan korkulu" derken? Gerçekten mi? Öyleyse vay hâlime, vay hâlimize...
Bu kitabı yazmamıştınız belki de o zaman. Çünkü bu kitap bi ibadet, bi tefekkür. İyiliği emredip kötülüğü nehyettiniz, bi de bi tokat attınız ki; kendine gelmeyen okur utansın...
Şimdi bu kitabın etkisinden nasıl kurtulurum diye mi düşünmeliyim, yoksa bu etki hiç geçmesin diye dua mı etmeliyim? Bilemiyorum, içime bi öküz oturdu tabiri caizse. Hayırlısı...
'Tarih tekerrür etmez, hatalar tekerrür eder' demiş ya Abdülhamid Han Hz., aynı hataları hâlâ yapıyoruz biz biliyo musunuz? Siz 40-50 yıl önceki meseleleri ele aldınız ama biz bunları hâlâ yaşıyoruz. Neden mi? Çünkü gözümüz hep yukarıdaydı, haset ettik, nankörlük ettik, aşağı bakıp halimize şükretmedik, sonra hep televizyon izledik, durmadan izledik, biz ona değil o bize sahip olana kadar izledik, bunda hiç de mahsur görmedik. Şeriat gelsin dedik ama şeriati yaşamadık.
Anladım, boşuna dememiş Cahidî Ahmet Efendi; 'bir değirmendir bu dünya, öğütür bir gün bizi'...
Rabbim razı olsun, mekanınızı cennet eylesin...