"Bu benim hikayem. Kimseye bırakmayacağım mirasım. Yazmalıydım, yazıyorum. Sırf bu yüzden kalem ve kağıt kullanıyorum. Bittikten sonra yakmak için." Diye başlıyor satırlara.
2 adamın hikayesi bu
Biri köklerine sıkı sıkı bağlı ,itaatkar,gözlemci, çocukluğundan bu yana her aile bireyini ayrı ayrı gözlemleyip evin bir nevi orta oyuncusu,babanesi ve annesi arasında minik bir yalancı ve büyüdüğünde bunun etkisinde kalmaktan usanan kabına sığmayan bir yürek.
Digeri ise dedesinin ani kararıyla Almanyaya göcmesi sonucu ne ülkeyi terkedilmis ne de oraya bağlanabilmiş halk tabiri ile "Almancı,, bir kabına sığmayan ruh.
Kitap 2 kısımdan oluşuyor bu iki bölümdeki iki adamın ortak noktası bir ev.
İlk bölümü okurken ülke tarihinde bir yolculuk yaparken insan psikolojisine dair muazzam satırlar okuyoruz. Hele birde şimdiki ebeveynlerin neden böyle olduğuna dair bir tespit ver ki (29-30. Sayfalar) off diyorum tam oturmuş yerine. Bi anda anı defteri bitti diyor ve 2. Bölüme geçince 2. Katakterin ağzından ögretmen in anı defterinden bir bölüm okuduğumuzu farkedip onun hayatına geçiş yapıyoruz ama bir ayrıntıyla. Bu kendine has öğretmen ortadan kaybolmuş ve evi adama satması için muhtara vekalet vermiştir. Evdeki herşeyi olduğu gibi bırakması karakterimizin kendine yeni bir meşgale edinmesine sebep olur ve hikaye bambaşka bir yola doğru evrilir.
Öğretmene ne olmuştu?
Bu kadar sevilen birinin ortadan kaybolmasına sebep olan durumlar neydi?
Evin yeni sahibi ne öğrenecektir?
Hepsini okuyarak ögrenin derim.
Kalemi akıcı ve bir kadar da duygu durum yazım şekliyle beni benden aldı diyebilirim.