İbni Abbas (r.a.) anlatıyor: Hz peygamber (s.a.) bir gün Mescid-i Nebî'den dışarı çıkarken kapıda şeytanla karşılaştı. Hz peygamber sordu: -“Seni buraya getiren sebeb nedir?" Şeytan: -“Beni buraya Allah gönderdi." Dedi. Efendimiz: -“niçin?" Diye sorunca şu karşılığı verdi: -“istediğin soruyu bana sorman için." İbn Abbas'ın rivâyetine göre Resûlullah (s.a)'ın ilk sorduğu şey, namazla ilgili oldu: -“Ey mel'un, ümmetimi cemâatla namazdan niye men'ediyorsun?" Şeytan şöyle cevap verdi: -“Ya Muhammed, ümmetin cemâatla namaz için evlerinden çıktığında beni sanki ateşli bur humma tutuyor ve onlar camiden dağılmadıkça bu hastalığım geçmiyor." -“Peki ümmetimi ilim ve duâ ile meşgul olmaktan niye alıkoyuyorsun?" -“Çünkü onlar duâya başlayınca, bitirinceye kadar sanki gözlerim kör, kulaklarım sağır oluyor " -“Ümmetimi Kur'an okumaktan niye alıkoyuyorsun?" -“Çünkü onlar Kur'an okuduklarında ben kurşunun ateşte erimesi gibi eriyorum." -“Ümmetimi cihâdda niye alıkoyuyorsun?" -“Onlar cihâd için evlerinden çıkınca, dönünceye kadar, âdetâ benim iki ayağım bağlanıyor, hacc için çıktıklarında da sanki zincire vuruluyorum. Sadaka verecekleri zaman da âdetâ başımın üzerine bir testere konularak bur tahta gibi başım parçalanıyor." Alcûnî, Keşfu'l-hafâ
Sayfa 73
İnsan, kendi gelişimini dikkat ederse görür, demiştik. İşte onlardan biri olarak Ahmet Hamdi TANPINAR, Erzurum'daki yıllarını bakınız nasıl anlatıyor: Halbuki o yıllar benim okuma hızımın arttığı yıllardı. Konforsuz hayatımız, her şeyimiz ya karyolanın altında, ya başlarımızın üstündeki raflarda idi- yalnızlık beni kitaba atmıştı. Mektepten çıkar çıkmaz yatağıma uzanır, Dostoyevski ile Baudelaire'i okurdum. Fransız şairinin Darülfünün'da iken cazibesine kapılmış ama Dostoyevski ile daha yeni tanışmıştım. Her an dünyam değişiyordu. Muazzam bir şeydi bu. İnsan ıstırabıyla temasın sıcaklığı her sahifede sanki kabuğumu çatlatacak şekilde beni genişletiyordu. Düşüncem âdeta birkaç gece içinde boy atan o mucize nebatlara benziyordu.
Sayfa 41
Reklam
IRKÇILIK-TURANCILIK DAVASI DOLAYISIYLA Bu kitap, 1944 yılında, İstanbul'da Bir Numaralı Sıkıyönetim Mahkemesi'nde görülen utanç yüklü bir davanın özeti gibidir. Bazı vatansever kişiler, 1944 yılında suç işledikleri, suçlu oldukları için değil; Türk oldukları, Türkçülük idealine aşkla bağlandıkları için büyük zulümlerden, işkencelerden
Doktor Breuer adım bulduğun için sana teşekkür ederim; çok ilginç bir adam, düşünen, bilimsel bir doktor. Bu çok dikkat çekici, değil mi? Hastalığım hakkında ne biliyorsa bana anlatıyor; üstelik bundan daha da dikkat çekici bir yanı var: Bilmediklerini de anlatıyor! İçinde müthiş bir meydan okuma isteği duyuyor ve sanırım benim meydan okuma cesaretime hayranlık duyuyor. Bana son derece sıradışı bir teklif yaptı, ben de kabul ettim. Gelecek ay beni Lauzon Kliniği’ne yatırmayı teklif etti; burada hastalığım üzerinde çalışacak ve beni tedavi edecek. (Ve bütün masrafları da üzerine aldı! Bu demektir ki, dostum, bu kış benim nasıl geçineceğimi düşünüp kaygılanmana gerek yok.) Ya ben? Bunun karşılığında ona ne mi vereceğim? Kimsenin bana, beni kazançlı çıkaracak bir iş vermeyeceğine inanan ben, bir ay süreyle onun özel filozofu ve kişisel felsefe danışmam olacağım. Yaşamı adeta bir işkenceye dönmüş, intihan düşünüyor, ümitsizlik batağından çıkması için ona rehberlik etmemi istiyor.
Bu kitap beni anlatıyor
Umutla başladığım her ilişkide ve her elimi attığım işte, bir süre sonra hüsrana uğramak kaderim oldu adeta.
Reklam
61 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.