Devlet ve dinin ortak egemenliği canlılardan çok ölülerin beldesinde belirginleşiyor. Cenaze için ikisinin de kesin, vazgeçilmez kuralları var. Uymazsanız cenazenizi kaldıramazsınız. Usûllere göre kaldırmazsanız ya dininizden aforoz edilirsiniz ya da devletten ceza yer, hapse bile girersiniz ya da her ikisi de. Üstelik ölmeden önce ölenin de kendi vücudunun akıbeti üzerine karar verme yetkisi pek yok. Mesela yöredeki usûl toprağa gömmek ise, "Beni yatay değil de eski Mykenler gibi dikey gömün," diyemezsiniz. Dersiniz demesine de, kaale alınmaz. Mahşer gününü ancak sırtüstü yatarak beklemenize izin verir devlet ve din ikilisi.
Ben bu hukusuzlukla yaşayamam. Belki benim ölümüm benim durumumda olanların aydınlığa çıkmalarına vesile olur.
İçim buruk. Bana bu oyunu oynayanlara ve sahip çıkmayanlara kırgınım. O deliğe bir daha dönmektense mezara girmeyi tercih ederim. Bu şekilde ölmeyi hiç istemezdim. Böyle bir ölüme en çok karşı çıkan insanlardan biri de benim. Ama kader böyleymiş. Hepiniz hakkınızı helal edin. Beni rahmetli babamın yanına gömün ... Gökçenim, canım kızım derslerine çok iyi çalış.
İyi çalış ve önemli yerlere gel ki, benim hesabımı sorabilesin!
Şunu bil ki, en küçük suçu ve günahı olmayan ben, bu yapılan hukuksuzluğa isyan ve bu karanlığa bir nebze ışık olabilmek için hayatıma son veriyorum ...
Yoldaşlar, ölürsem o günden önce yani,
- öyle gibi de görünüyor -
Anadolu'da bir köy mezarlığına gömün beni
ve de uyarına gelirse,
tepemde bir de çınar olursa
taş maş da istemez hani...
ALTINCI CESET: Yalnızca yirmi yaşındaydım, anne. Hiçbir şey yapmamıştım. Hiçbir şey görmemiştim. Bir kızla bile yatmamıştım. Bir adam olmak için yirmi yıl prova yaptım ve sonra öldürdüler beni. Çocuk olmak iyi bir şey değil, anne. Ondan mümkün olduğunca çabuk kurtulmaya çalışırsın. Çocukken, gerçek anlamda yaşamıyorsundur. Zamanı gözleyerek, bekliyorsundur. Ben bekledim, anne --ama sonra aldatıldım. Bir nutukattılar, bir trampet çaldılar, bana bir üniforma giydirdiler ve sonra öldürdüler beni.