Adını oraya bir yere bırakıver
Yüreğini, benden bir tane daha bulana dek sakla
Adım at ya da atma baktığın her yer
Sana gelir ve sensiz gider bir anda
Sakın kurcalama kaybettiklerini
Yüzünü aklımın derinliklerinde unutuver
Aklını kaçırdığın yazlara dön
Hayat bu
Kimi gelir kimi gider
Sen sandığım şeyi gözümden damlayanlarda seyret
Hissettirme söylediklerini
Söyleme hissettirdiklerini
Acıma yukarıdan bakıver düşersem
Beni ancak kendim kalkarsam akla
Sakın başlatma içinde bende bitenleri
İçinde en ufak kırpıntı duyarsan
Kendine sakla...
Sonra kocaman tırnağıyla yine burnuma fiske vurdu ve karanlıktaki seyircilerden çok yüksek neşeli kahkahalar yükseldiğini işittim. Sancıları ve hastalığı durdurmak için başka çarem olmadığından, karşımdaki aşağılayıcı ve zalim lavuğa iyi davranmaya çalışarak dedim ki:
“N’olur senin için bir şeyler yapayım, n’olur.” İç ceplerimi
karıştırdım, ama boğazkesen usturamdan başka bir şey
bulamayınca bunu çıkarıp lavuğa vererek dedim ki: “Lütfen al bunu, lütfen. Küçük bir hediye. Lütfen al.” Ama dedi ki:
“Pis rüşvetlerini kendine sakla. Beni böyle kandıramazsın." Elime vurunca boğazkesen usturam yere düştü. Bunun üzerine dedim ki:
“Lütfen, bir şeyler yapmalıyım. Çizmelerini temizleyeyim mi? Bak, diz çöküp yalayacağım.” Böylece ister inanın ister kıçımı öpün, diz çöküp kırmızı dilimi iki karış dışarı çıkartarak, o pis, iğrenç çizmeleri yaladım.
Beni gerçekliğin içinde sevemeyeceksen, sevgilim; ne olur, içine al!.. Hayatımdan çekilmek ve ömrümü sana vermek istiyorum. Ömrümü senin yaşamana adamayı; senin içinde kaybolmayı, yalnız ama yalnız "sen" olmayı istiyorum artık. Beni içine al!.. O karanlık ruhuna, o büyük yalnızlığına, o seni çocukluğunda terk eden ve dönüp içine her baktığında, boşluğunda yeniden ve hep yeniden kaybolduğun benliğine al beni! O kendinden sürgün kendine al... Yüreğinden öykülerine akan, kalemini batırdığın o sıcak kanına al, beni! O kan ki senin ruhundur. Beni ruhunda sakla!
Yeter ki bu sevdalı ömrüm, böyle yavaş yavaş silinmesin gözlerinden... Kız Kulesi'nin önünden geçen, o hayalet gemi gibi..
Bir sayfa aç!
Kendini kendine sakla bu gece. Ama en çok bu gece...
Onu, onları ve beni unut!
Ama…
Unutma! seni, içimi çürütürcesine özlediğimi!
Unutma! seni, içimi tazelercesine sevdiğimi...
_Kanatsız uçmaya kalkışma!
_Ham, pişkinin halinden anlamaz; öyle ise söz kısa kesilmelidir vesselâm.
_O, kırmızı güldür, sen ona kan deme. O, akıl sarhoşudur, sen ona deli adı takma!
_Hakiki olan vaadleri gönül kabul eder; içten gelmeyen vaadler ise insanı ıstıraba sokar. Kerem ehlinin vaadleri görünen hazinedir; ehil olmayanların vaadleri ise
( Nuh’un büyükbabası Enok )
_Meleklerin Düşüşü ve Masonluk_
_İnsanoğulları çoğalınca, güzel ve alımlı kızları oldu. Melekler, göklerin çocukları onları görüp şehvet hissettiler. Birbirlerine dediler ki: “Gelin insanların arasından kendimize eşler seçelim ve onlardan çocuklarımız olsun.” Liderleri Semyaza onlara dedi ki: “büyük bir günahın cezasını
Yaşam
Ne söylendiyse sadece dinledik.
Başka nasıl yapılmalı kesin bilemedik.
Yaşamı görüb de böyle yapdık?
İnsanlar konuştu gerçeğe çatdık?
Yalnız konuşulur aynı mevzular.
Bunu yaparsan olacak budur.
“Gitmeyin, yoğun kar yağışı bekleniyor. Sonra başınıza bir iş gelmesin!” dedi evin hanımı. Baba çok bilmiş tavrıyla cevabı yetiştirdi hemen.
“Hangi çağda yaşıyoruz hanım, bunca teknoloji, bunca alet-edevat varken İstanbul’da başımıza ne gelebilir ki? Biraz kar yağsa ne olur? Dost meclisine gidiyoruz bir kere. En kötü ihtimalle arkadaşlarda,
Sanatçının yüceltilmesi bize Batı'dan gelen bir şey. Onu diğer insanlardan farklı buluyoruz, yarı tanrı gibi sanki. Bu bir pagan geleneği, tanrılardan ateşi çalan Prometheus'un hatırasını taşır. Bizde "deha" diye bir şey de yoktur. Hz. Peygamber "Ben de ancak sizin gibi bir insanım." diyordu. "Deha" insanüstü bir sıfat gibidir, kibre yol açar. Sanatçının öteki insanları aşağı mertebede görmesi kendine biçtiği rol sebebiyledir. Bu "Tavşan dağa küsmüş, dağın haberi yok." misali gibidir. Yahut "Şeyh uçmaz müritleri uçurur." Geleneğimizde "ben" demek terk-i edeptir. Van Gogh hayatında hiç resim satamamıştı. Demek ki sanatın bir piyasası var. Eğer bunu küçümsüyorsan yazdığın şiirleri, kendine sakla, neden yayımlıyorsun?
Hem yayımlıyorsun hem de "Gerizekalılar beni anlamıyorlar." diyorsun.