Bu dünyaya beni öldürmeye gelmiş olana Senin zincirlerinle bağlandıktan sonra, Dolup taştım acıyla, sevdalı gözyaşıyla Kendine esir aldı beni, kapattı sultasına; Öylesine insafsız bir efendi ki,
İç çekişlerim mahvederken beni
Ağlayıp sızlanmam ona kâr etmedi.
Bütün yalvarmalarım uçup gitti rüzgârla Kimse dinlemiyor, kulak vermiyor bana Anbean büyüyor acım, artıyor arttıkça Yaşamak çileli ama ölüm nasıldır acaba? Ah! Soluyorum efendim, bana merhamet et
Gelmez benim elimden, bari sen yardım et,
Bağla onu zincirlere, sonra bana teslim et.
Hiç acımam yok benim! Hiç acımam yok! Solucanlar debelendikçe onların bağırsaklarını deşme arzum daha da kabarıyor! Sanki manevi olarak yeniden diş çıkarıyorum, acım ne kadar artarsa çiğneme arzum da o ölçüde artıyor!
'Hiç acımam yok benim! Hiç acımam yok! Solucanlar debelendikçe onları bağırsaklarını deşme arzum daha da kabarıyor! Sanki manevi olarak yeniden diş çıkarıyorum, acım ne kadar artarsa çiğneme arzum da o ölçüde artıyor.'
"Hiç acımam yok benim! Hiç acımam yok! Solucanlar acıdan kıvrandıkça benim de onların bağırsaklarını deşip çıkarmak isteğim artıyor. Sanki tekrar diş çıkarır gibiyim de acım arttıkça daha bir güçle çiğniyorum ağzımdakileri."