Ben kaç hayat yaşadım? Bütün bu hayatlar benim miydi, yoksa okuduğum birer kitap mı? Sıkıcı okul saatlerini edebiyata ayırmak için her gün yeni teknikler bulurduk. Öğretmenimiz Schiller’in “Saf ve Duygusal Şiir” adlı eseri hakkında eskimiş bilgilerini aktarırken bizler, hocanın adını bile duymadığı Nietzsche ve Strindberg’in eserlerini sıraların altında gizli gizli okurduk. Sanat ve bilim alanındaki her şeyi bilmek, tanımak, anlamak isteği bir ateş gibi tüm bedenimizi sarardı. Öğleden sonraları üniversite öğrencilerinin arasına karışır, seminerleri dinler, tüm sanat sergilerini gezerdik, otopsileri izlemek için anatomi derslerine katılırdık. Bir şeyler öğrenebilmek için her şeye ve herkese olabildiğince yanaşırdık. Filarmoni orkestrasının provalarına gizlice sokulur, sahafları dolaşır, dünden bu yana yeni çıkan her şeyi hemen öğrenmek istediğimiz için kitapçıların tezgâhlarını karıştırırdık. Her şeyden önemlisi de okurduk elimize geçen her şeyi okurduk. Kütüphanelerden kitap alır elimizdekileri değiş tokuş yapardık.”