Kitabı ilk okumaya başladığımda şöyle bir paylaşımda bulunmuştum : “Bu kitabı ben nasıl okuyacağım ki, her okuduğum paragrafta bir şeyler paylaşma hissi yaşatıyor, çevreme bakıyorum, kimle paylaşacağım ki kim beni anlayacak... Heyecanla bir iki deneme yapıyorum, tık yok... İnsanın içinde bir coşku uyandıracak bir düşünce fırtınası başlatacak bir
Yaşar Kemal ustayı anlatmaya geldim.
BİR LİSELİNİN ÇİLESİ :)
Bir Sürgünün Anıları incelememde, lise yıllarımın abimin beni yönlendirdiği iki büyük yazarı okumakla geçtiğini, başka bir incelememde de o yazarı anlatmak istediğimi yazmıştım. İşte o büyük an geldi.
O
“Gerçekten seviyorsan, gerçekten inanıyorsan aşka, aşk bulacaktır muhatabını. Tıpkı benim seni bulduğum gibi... Aşk bilir ne zaman hükmünü vereceğini. Tıpkı benim seninle ilgili kararımı verdiğim an gibi..."
Görünüşte maddi bir hazırlık gibi, kefen, pamuk, gülsuyu...
Aslında amaç tamamen manevi hazırlık...
Yatağımızın baş ucunda...
Komidinin üzerinde dantel,çiçek, süslü püslü şeyler yerine...
Kefen bohçamız...
Ebedi yolculuk için çeyizimiz...
Sağına döndün sünnet üzere uyumak için...
Elinde tesbih...
Dilinde zikrin...
Burnuna inceden gelen kafirun
bir kanaviçe düşünün. önden bakıldığında güzel, bakmaktan zevk aldığınız belki de sahip olmak isteyeceğiz. ama arkasını çevirseniz tüm o güzel renkler karmaşa içinde, uyumsuz, bir şekil var ama karışık. Şebnem tıpkı böyle bir kadın. bakanın sahip olmak istediği, tekrar tekrar bakılan ama içinde karmaşa, öz yıkım, sevilme istediği ile sevilmemenin