Kendimin de bir budaladan başka bir şey olmadığının bilincindeydim. Ancak onların budalalığıyla karşılaştırıldığında benimkinin daha az içten görünmesi, kendimi onlardan aşağı hissetmeme yol açıyordu.
Sevebilirim,
hem de nasıl,
dile benden ne dilersen,
canımı, gözlerimi.
Kızabilirim,
ağzım köpürmez,
ama devenin öfkesi haltetmiş benimkinin yanında,
devenin öfkesi, kinciliği değil.
Anlayabilirim
çoğu kere burnumla,
yani en karanlığın, en uzaktakinin bile kokusunu alarak
ve dövüşebilirim,
doğru bulduğum, haklı bulduğum, güzel bulduğum her şey için, herkes
için,
yaşım başım buna engel değil,
ama gel gör ki çoktan unuttum şaşıp kalmayı.
Şaşkınlık, alabildiğine yuvarlak açık ve alabildiğine genç gözleriyle bırakıp
gitti beni.
Yazık.
Kim bilebilir? Belki de babamın uyarıları, hatırlatmaları ve öğretici masalları binlerce kere hayatımızı kurtarmıştır. Babam bilgi birikimini bizi korumak için kullanıyordu. Fakat onun inancının ve benimkinin aksine, aslında her şeyi bilmiyordu.