Bütün anneler, annelerin en güzeli,
Sen, en güzellerin güzeli.
Onüçünde evlendin,
Onbeşinde beni doğurdun,
Yirmialtı yaşındaydın,
Yaşamadan öldün.
Sevgi taşan bu yüreği sana borçluyum.
Bir resmin bile yok bende,
Fotoğraf çektirmek günahtı.
Ne sinema seyrettin, ne tiyatro.
Elektrik, havagazı, su, soba,
Ve karyola bile yoktu
Bugün 24 Ekim...
Her gün gibi takvimden kopan bir yaprak daha...
Herkes tarihi biliyordur.
Ama bu tarih benim için çok farklı 7 senedir bu tarihte kalbim yanıyor sanki patlayan bir volkan gibi...
Neden mi?
Bugün benim ilk aşkımın, prensimin yani aslanlar gibi iki kız babasının* doğum günü. Bizim hiç öyle sürpriz pastalar kestiğimiz, babasının
Eğitimciler! Başka bir saat çaldı, ne oluyor? Ne gibi bir değişikliğin eşiğindeyiz? Çocuğun keyfi kaçti, yüzü soldu, neler oluyor? Sert ve kızgın bir adam, oyun oynayan çocuğu kolundan çekerek götürüyor. Girdikleri adada ders kitapları var. Oyun çağndaki bir çocuk için ne hazin bir tercih! Zavallı çocuk, göz yaşlarını göstermemeye çalışarak odasına kapandı; fakat aklı dışarıda neşeyle koșturan arkadaşlarında kaldı.
Sevgili Emil, seni korkutacak hiçbir șey yok. Hayatın endişe ve kasvetten uzak, gecelerin ve gündüzlerin ıstırapsız gelip geçiyor, saatleri de kendi zevkin için sayıyorsun . Benim bahtiyar ve sevimli çocuğum sen gel de, huzurunla, oyundan çekip götürülen
bu zavallı çocuğu teselli et.
Emil, etrafina neşe saçarak derhal gelir. Yaklaştığı adam (yani ben), onun dostu, oyun arkadaşından başka birisi değildir. Beni görünce eğlencesiz kalmayacağına emin olduğu kadar, birbirimize tabi olmayacağımıza da emindir. Biz aramızda daima anlaşırız, birbirimize karşı hiç kimseye olmadığımız kadar bağlıyız.
Benimkinin yüzü çevresine itimat ve sevinç telkin eder, sağlık izleri yüzünde parıldar, emin adımları, kendisine metanetli bir hava
verir. Hareketlerinde yaşına uygun bir ataklık ve emniyet vardır. Tavır ve hareketi açık ve serbesttir; fakat hiçbir zaman küstah ve
laubali değildir. Vaktinden evvel kitaplara yapışmamış yüzü, aşağılara sarkmamıştır, ona başını kaldır demenize hiç gerek yoktur;
zira utangaçlık ve korku, başını asla eğdirmemiştir.
"Sevebilirim,
hem de nasıl,
dile benden ne dilersen,
canımı, gözlerimi.
Kızabilirim,
ağzım köpürmez,
ama devenin öfkesi haltetmiş benimkinin yanında
devenin öfkesi, kinciliği değil.
Anlayabilirim
çoğu kere burnumla,
yani en karanlığın, en uzaktakinin bile kokusunu alarak
ve dövüşebilirim,
doğru bulduğum, haklı bulduğum, güzel bulduğum her şey için, herkes için,
yaşım başım buna engel değil,
ama gel gör ki çoktan unuttum şaşıp kalmayı.
Şaşkınlık, alabildiğine yuvarlak açık ve alabildiğine genç gözleriyle bırakıp
gitti beni.
Yazık.
"Migirdiç Margosyan, Ermenilerin kavaragan kraganutyun dedikleri ve Türkçe'ye 'köy edebiyatı" veya 'taşra edebiyatı' olarak çevrilebilecek bir ekolün yaşayan son temsilcisi olarak adlandırılagelmiştir."
Ermeni taşra edebiyatı olarak adlandırılan bu türü çok severim ama sadece yazarların ulusal kimlik farkından dolayı böyle bir
Sevebilirim,
hem de nasıl,
dile benden ne dilersen,
canımı, gözlerimi
Kızabilirim,
ağzım köpürmez,
ama devenin öfkesi haltetmiş benimkinin yanında,
devenin öfkesi, kinciliği değil.
Anlayabilirim
çoğu kere burnumla,
yani en karanlığın, en uzaktakinin bile kokusunu alarak
ve döğüşebilirim,
doğru bulduğum, haklı bulduğum, güzel bulduğum herşey için, herkes için,
yaşım başım buna engel değil,
ama gel gör ki çoktan unuttum şaşıp kalmayı.
Şaşkınlık, alabildiğine yuvarlak açık ve alabildiğine genç gözleriyle bırakıp gitti beni.
Yazık.
Yoksul yaşamını yenmek ve düzgün bir eğitim almak için taşradan yahudilerin yaşamasına izin verilmeyen Kiev’e gelen Yakov , çalıştığı fabrikanın yanında cinayete kurban giden Jenya adlı 12 yaşındaki Hristiyan bir çocuğun öldürülmesinden sorumlu tutulmuştur.
Sadece yahudi olması bile hem insanlar hemde yargı için bile yeterli bir sebeb olmuştur
"... düşüncelerini doğrulamak isteyen görünmez bir kanıt gibi gözlerini gökyüzüne kaldırdı ve sonra yüzüme baktı. Onun ruhunu benimkinin içine geçiren bu bakışla büyülendim, toplum adabına göre suçluydum; ama bazı ruhlarda çok defa tehlikeye doğru cesurca bir atılış, doğacak bir sarsıntıyı önleme isteği, ilerideki bir felaketin korkusu vardır, çok defa da bir yüreğe yöneltilmiş ani bir soru birlikte çarpıp çarpmadıklarını anlamak amacıyla indirilmiş bir darbe olmaktadır."
Sevebilirim,
hem de nasıl,
dile benden ne dilersen,
canımı, gözlerimi.
Kızabilirim,
ağzım köpürmez,
ama devenin öfkesi haltetmiş benimkinin yanında,
devenin öfkesi, kinciliği değil.
Anlayabilirim
çoğu kez burnumla,
yani en karanlığın, en uzaktakinin bile kokusunu alarak
ve dövüşebilirim,
doğru bulduğum, haklı bulduğum, güzel bulduğum her şey için, herkes için,
yaşım başım buna engel değil,
ama gel gör ki çoktan unuttum şaşıp kalmayı.
Şaşkınlık, alabildiğine yuvarlak açık ve alabildiğine genç gözleriyle bırakıp gitti beni.
Yazık...
Şermin Yaşar’ı sosyal medyadan takip ettikçe kitaplarını okumak istedim hatta ona sarılmak ve bir de o meşhur çayını içmek..Belli ki zamanını beklemişim,yeni kitabınaymış tanış olmamız.Öykülerin her biri başka hayat..Her bir karakter içimizi açıyor onlar içini açtıkça.Ağlıyor,gülüyor ve bekliyoruz.Umut var,hani o en içteki/en kuytudaki..Sonra birileri köşeleri dönüyor birileri uçurumun kenarından.Ve bazıları da tutuyor ellerinizden “yahu seninki de dert mi benimkinin yanında?” diye bakıyor gözlerinizin taa içine..Cevap verebilene aşkolsun.Aşk da olsun elbet ama böyle kelimeler eksik olmasın hayatlarımızdan.
.
Sonradan Ayşen şimdinin Nurşen’i,yüzünü görseniz evlerden ırak diyeceğiniz Vecdi’yi,saatin arkasında kazılı Ömer’i aslında kitaba içkin her karakteri alıyorsunuz yamacınıza.Bir bakmışsınız her telden bir şarkı..Herkesin kendi yöresinden bir hava bulacağı..