SPOILER İÇEREBİLİR
.
.
.
Okuduğum ikinci Ayfer Tunç eseri. Onu bu kadar geç keşfettiğim için çok üzülüyorum. Beni yine ağlattı ama alacağı olsun. Yine oteller, İstanbul hasreti, iç ağrısı, suçsuz kadınlar...
İlk olarak Ayfer Tunç'un isim seçimlerinden bahsetmek istiyorum. Dünya Ağrısı kitabında Hasret ve Gurbet vardı. İsimlerinin kaderini yaşamışlardı. Burada da Aziz ve Vuslat... Aziz. Deseler ki bana Aziz isminde birini hayal et, derdim ben de burnu havada, kibirli, kendini dev aynasında gören... Vuslat... Kavuşmak demek tabii. Vuslat hiç kavuşamayacağını sandığı Aziz Bey'e kavuşuyor evet. Peki hayal ettiği gibi mi oluyor? Elbette hayır. Kavuşmak işteş bir ifade. Karşılıklı olması lazım ama Aziz Bey Vuslat'a geç kalıyor.
Aziz Bey bu kadar burnu havada, kibirli fakat beni ona çeken şey geç kalmış biri olması. Pek çok şeye geç kalmış. Çarpıp çıktığı kapıyı aslında kendi suratın kapattığını fark edemiyor. Nereye gideceğini bilmediği için hayatın onu sürüklediği yere gidiyor, itiraz etmesine fırsat vermeden. Sanıyor ki yolumu ben seçtim, ben istediğimi alırım. E hayat öyle istediğini verirse sana eğlencesi nerede Aziz Bey?