Hikayemin başı ve hikayemin sonu.
Yankı’ya yaklaştım. Elim yüzünü buldu, parmaklarım yanağını okşadı ve kulağına eğildim: “Sen umutsun ve ben sana umut olduğunu her saman hatırlatacağım. İyi geceler.”
Pencereden elini uzatıp beni kırmızı ışıklı odadan çıkaran, ilk yolumu çizen, beni kurtaran o adam, Yankı Sayca’ydı.
Düştüğüm yerde elini uzatıp beni kaldıran, bütün yollarımı oluşturan, beni kurtaran o adam, Koza’ydı.
“Konu bir fotoğraf karesiyse, konu sözlerse, sen bunlardan çok daha fazlasısın.”
“Konu çaresiz hissetmekse, beni en çaresiz hissettiren sensin.”
“Konu eğer bana yaptıklarınsa, zerre umurumdam değil. Bana istediğini yap, bir an bile gözünü kırpmadan.”
“Bak, biliyorum, ben hiçbir zaman sizin ailenizden olmadım ama siz benim ailem oldunuz.” Gözlerim gözlerine kilitlendi, bu bir itiraf mıydı, bilmiyordum ama umurumda da değildi. “Ve sen, Yankı. Sen benim her parçam oldun.”
Unutma Koza.
O senin tek düşmanındı ve tek dostundu.
Ve unutma Koza.
Bugün herkesin sokaklarını talan ettiğinde, kendi sokaklarından tek bir parça bile kalamayacak çünkü sen, o sokakların asıl sahibisin.
“Ha unutmadan,” dedi keskin bir sesle. “Helin’in titreyen elleri de var.” Sonra eli elimi tuttu, sıkıca kavradı parmaklarıyla. “O eller sadece bana düğümlü.”