Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Şairlerin söylediği gibi, "Paris güzel bir salon, Londra güzel bir park, Berlin güzel bir kışla ama İstanbul güzel bir şehir" idi.
Paris'te mayıs 1968'i ne yazık ki göremedim. Ömrümden birkaç yıl vermeye hazırdım o olaylara tanık olabilmek için. Ama buna karşılık, hiçbir zaman unutamayacağım 1989 yılının 1 mayıs kutlamasını gördüm bu kentte. Ne gariptir ki, tam altı ay sekiz gün sonra, Berlin duvarı ve o duvarla birlikte, yanılarak komünistliklerini Sovyetler Birliği'ne bağlayanların umutları da yıkılacaktı. Yürüyüş Beumarchais Bulvarı'nda Republique Meydanı'yla Bastille Meydanı arasındaydı. Ve öyle kalabalıktı ki, kafilenin bir ucu Bastille'e çoktan varmışken, öteki ucu Republique'te hala beklemekteydi. Çok acayip ama, Paris'te değil, İstanbul'da Taksim Meydanı'nda sandım kendimi. Çünkü yürüyüşe katılanların, hiç abartmadan yüzde sekseni, Türkler ve Kürtlerden oluşuyordu. (Aynı günün akşamı, 1 mayısı kendi memleketlerinde kutlamak isteyen yurttaşlarımı, elleri tabancalı polislerin nasıl vahşice copladığını Fransız televizyonlarında seyrettim.) Hafta sonuna eklenen bir tatil daha olduğundan, şımarık Fransız proletaryası güzel arabalarına binip dört günlüğüne kentin dışına keyfetmeye gittikleri için, çok az sayıda Fransız vardı. Yabancı işçiler, Şilililer, Arjantinliler, İranlılar, Filistinliler filan, ancak yüzlerce kişilik küçük gruplardı. Sonra, önden Türkler, arkalarından Kürtler, yürüyüşe geçtiler ve sonu gelmiyordu bizimkilerin. Trotuardan seyreden Parisliler, hayretler içinde, "ama hepsi Türk bunların! Hepsi Türk!" diye bağrışıyorlardı.
Reklam
" Paris güzel bir salon, Londra güzel bir park, Berlin güzel bir kışla ama İstanbul güzel bir şehir"di.
Sayfa 56 - Remzi KitabeviKitabı okudu
İstanbul Üniversitesi'nde öğrenci olduğum sıralar, okul duvarında bir ilan gördüm: "Avrupa'ya talebe yollanacaktır. " Allah Allah, dedim! Ülke yıkık dökük, her yer virane, Lozan yeni imzalanmış, bu durumda Avrupa'ya talebe... Lüks gibi gelen bir şey... Ama bir şansımı denemek istedim. 150 kişi içinden 11 kişi seçilmişiz. Benim ismimin yanına Atatürk, "Berlin Üniversitesi'ne gitsin." diye yazmış. ...Vakit geldi, Sirkeci Garı 'ndayım; ama kafam çok karışık. Gitsem mi, kalsam mı? Beni orada unuturlar mı? Para yollarlar mı? Tam gitmemeye karar verdiğim, geri döndüğüm sırada bir posta müvezzi ismimi çağırdı. "Mahmut Sadi! Mahmut Sadi! Bir telgrafın var." "Benim" dedim. Telgrafi açtım, aynen şunlar yazıyordu: "Sizleri bir kıvılcım olarak yolluyorum, alevler olarak geri dönmelisiniz." İmza Mustafa Kemal Okuyunca düşündüklerimden olağanüstü utandım. "Şimdi gel de gitme, git de çalışma, dön de bu ülke için canını verme." dedim. "Düşünün 1923'te o kadar işinin arasında 11 öğrencinin nerde, ne zaman, ne hissettiğini sezebilen, ona göre telgraf çeken bir liderin önderliğinde bu ülke için can verilmez mi?" Çok başarılı oldum. Ülkeme alev olarak döndüm. Önce Istanbul Üniversitesi Genel ve Beşeri Fizyoloji Enstitüsü'nü kurdum. Kürsü başkanı oldum. Daha sonra ülkemin başbakanlığını yaptım. Ben kim miyim? Ben sadece iki satırlık bir telgrafın yarattığı bilim adamıyım.. ORDİNARYÜS PROFESÖR Dr. SADİ IRMAK
164 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
35 günde okudu
Herkese merhaba, yıllar evvel Almanya'da bir kitapçının camakânında gördüğüm kitap ilgimi çekmişti. ''Die Madonna im Pelzmantel'' başlığı ile ilginç içeriğe sahip olduğu kesindi. Maalesef zaman kıtlığından dolayı inclemeye fırsatım olmadı ama gözümün kenarından yazarın Türk olduğunu okuduğumda bir hayli heyecanlanmıştım. O yıllar Orhan Pamuk
Kürk Mantolu Madonna
Kürk Mantolu MadonnaSabahattin Ali · Yapı Kredi Yayınları · 2021313,6bin okunma
''Paris güzel bir salon, Londra güzel bir park, Berlin güzel bir kışla ama İstanbul güzel bir şehir''di.
Reklam
284 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
14 günde okudu
Harika bir kitap ile karşınızdayım. Zülfü Livaneli’nin okuduğum ikinci eseri. İlki Serenad idi ve o da harika etkiler oluşturmuştu. Bu kitap da harika. Neden ara verdim, neden okuyamadım, erteledim hep… diye kendime kızdım çokça. Lakin bitti ve derin bir nefes aldırdı. “Paris güzel bir salon, Londra güzel bir park, Berlin güzel bir kışla ama İstanbul güzel bir şehir’‘di. Kitapta çok yere etiket yapıştırıp, çok yerin altını çizdim. Osmanlı’dan günümüze harmanlanmış bir hikaye. Birbiriyle zıt ama oldukça uyumlu karakterleri, düşündüren hikayeleri, güzel sonu ile tadından yenmez bir eser olmuş. ‘’İnsan bir şeyi yitirmeyegörsün, gerçek değeri o zaman ortaya çıkıyordu demek ki.’’ Kitabın konusuna gelirsek, paşa torunu olan Leyla'nın evini kaybetmesiyle günümüz gençleriyle tanışmak zorunda kalması,bu olayın ömründe çok fazla insan tanımamış olan Leyla için başta zor ama sonra keyifli hale bürünmesini ele alıyor. Tabi bunu yaparken değindiği karakterler, onların hikayeleri farklı dünya içinde de farklı dünyalara yol almamızı sağlıyor. Bunu yaparken aynı zamanda da bilgilendirmeyi ihmal etmiyor Livaneli. ‘’ama hayatta her şeye alışılıyor’’ Okunacak listenize eklemenizi tavsiye ederim^^
Leyla'nın Evi
Leyla'nın EviZülfü Livaneli · Doğan Kitap · 201728,3bin okunma
112 syf.
·
Puan vermedi
Oyuncu olarak bildiğim Yılmaz Erdoğan'ın okuduğum ilk şiir kitabı. Kitabımız adını aldığı "Anladım" şiiriyle başlıyor. Şiir sonlarında nerede, ne zaman yazdığı bilgileri de eklenmiş. Genel olarak 1997 ile 2000 yılı içerisinde New York, Berlin, İstanbul, İzmir, Antalya, Cihangir, Kemer gibi çeşitli yerlerde yazmıştır. Aşkın, sevginin yanın da siyasi olay ve kişilerin olduğu şiirleri de var. Her konu hakkında bir şeyler yazmış. Göndermeler yapmış. Can Yücel, Depo çavuşu Konyalı Mustafa, Aydın Tolan, Kerim Tekin gibi isimler için yazmış olduğu şiirler de var. Genel olarak şiirleri benim için güzeldi. Yalnız sonlarına doğru olan şiirlerini öncekiler kadar beğenmedim. Çoğu şiirde olduğu gibi yine beni bir yerlere sürükleyen dizelerle de oldukça sık karşılaştım. Şiir okurlara okumalarını önerebilirim...
Anladım
AnladımYılmaz Erdoğan · Sel Yayıncılık · 2009968 okunma
1877–1878 Savaşı Abdülhamid'i vahim bir durumla gerçek bir çöküşle karşı karşıya getirmiştir; yeni baştan derlenip toparlanmak, iktidarı ayakta tutmak için büyük bir cesarete, azimkârlığa ve dirayete ihtiyaç vardı. İngiliz tarihçisi Medlicott, “Berlin Kongresi ve Sonrası” adlı eserinde şöyle yazar: O kadar zeki ve hamiyetli genç bir padişaha sahip olmasaydı, Devlet-i Aliye büyük bir ihtimalle param parça olurdu. Toprakları insafsızca elinden alınmıştı, Rus askerlerinin ve onların kışkırttığı Slav halkının zulmünden kaçan bir sürü Müslüman muhacir akın etmişti İstanbul'a. Bu felaketler yetmiyormuş gibi malî buhran gittikçe korkunçlaşıyordu. Hemen hemen boş olan devlet hazinesine Berlin Muahedesi, Rusya'ya tazminat-ı harbiye ödemek gibi bir mecburiyet yüklemişti.
Karl’ın Nazım Hikmet Planı 12 yaşında bir cesaret anında yetimhaneden kaçan Karl, Türkiye için sanat ve edebiyat tarihini yüzyıllar öncesinden etkilemiş ve o gece kaçarken herkesin hayatını birbirine düğümlemiştir. Karl, Mehmet Ali olduğu gün bu ülkeye kendi soyundan gelen bir sürü Şair armağan etmiştir aslında. O gemiden kurtarılan çocuk bize
1.466 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.