Ateşli bir şekilde savunulan görüşler asla iyi bir temele dayanmayan görüşlerdir; gerçekten de şiddetli duygusallık, görüş sahibinin rasyonel kanıtlardan yoksun olduğunun bir göstergesidir. Politika ve din konularındaki görüşler hemen hemen tümüyle aşırı duygusallık ile bağıntılı olan türdendir.
“Ayrıntılarla içli dişli olduğunuz ölçüde daha büyük çaptaki özellikleri görmek güçleşir; Roma yollarının ana çizgilerini uçaktan daha kolay görebiliriz. Bir kimsenin arkadaşları, onun neler yapabileceğini kendisinden daha iyi bilirler; konuşmasının belli bir yöne sapmasıyla hemen çok sevdiği bir fıkrayı anlatıvereceğini bilirler, ama o hiçbir yasaya bağlı olmaksızın kendiliğinden bir itkiyle hareket ettiğini sanır.”
Sayfa 35 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okuyor
Reklam
Farklı mutsuzlukların nedenleri; kısmen toplumsal düzende, kısmen de bireysel psikolojide bulunur ki sonuncusu da aslında büyük ölçüde toplumsal düzenin bir ürünüdür.
Aqnostisizm - Tanrının varlığı ilə yoxluğu arasında qalanlar
Daha geniş və ümumi qəbul olunmuş tərifə görə, aqnostisizm -bilginin ancaq zehnimizin yaratdığı, güvənə biləcəyimiz mövzularla məhdudlaşdığını irəli sürən, dolayısı ilə də tanrının mahiyyəti və anlamı kimi fizikadan kənar mövzuları bilməyin imkansızlığını müdafiə edən, bu mənada tanrının bizdən çox fərqli olduğunu, buna görə də, onun isbat oluna bildiyini (falsifiability), yaxud bilinmədiyini irəli sürən təlimdir. Bu təlimə görə, nə teizmin iddia etdiyi kimi tanrının mövcudluğunu, nə də ateizmin iddia etdiyi kimi yoxluğunu isbat etməyə imkan var. Bertrand Russell, 1953. - Əslində bir ateistin düşüncəsi bir deistin düşüncəsi ilə eynilik təşkil edir. Bir xristian tanrının varlığını biləcəyimizi, bir ateist isə tanrının yoxluğunu biləcəyimizi iddia edir. Aqnostik isə bu barədə dəqiq bir qərar vermək üçün uyğun şərait olmadığını düşünür.
Bertrand Russell
Bertrand Russell
İçgüdüsel yapımız iki bölümden oluşur; birisi kendimizin ve çocuklarımızın yaşamını geliştirmeye, diğeri ise takip gördüğümüz kişilerin yaşamını engellemeye yönelir. Birincisi yaşama aşkını, sevgiyi ve psikolojik olarak sevginin bir kolu olan sanatı içerir; ikincisi ise rekabeti, milliyetçiliği ve savaşı.
Sayfa 25
İnsanlar neyin kendi yararlarına olduğu konusunda yanılırlarsa, akla uygun olduğunu sandıkları tutum, başkaları için, gerçekten akla uygun olan tutumdan çok daha fazla kötülüğe yol açar. Bu nedenle, insanları kendi çıkarlarını iyi değerlendirecek duruma getiren her şey yararlıdır.
Sayfa 23 - Say Yayınları
Reklam
Özgürlük
''Özgürlük başkalarına baskı yapma hakkı değil; İstediğimiz gibi yaşama, istediğimiz gibi düşünme hakkıdır, Yeter ki eylemlerimiz başkalarının da aynı şeyi yapmasını engellemesin...''
-Akıllılar hep kuşku içindeyken aptallar küstahça kendinden emindir.// Bertrand Russell
«Biz, fikir ve sözlerimiz uğruna ölsek de, o fikir ve sözler ruhlu birer vücut olarak kalacak, yahut da onları kanlarımızla sulayıp canlılar, ruhlular arasında yaşatacağız...» | Seyyid KUTUB «Fikirlerim için ölmeyi göze alamam. Çünkü yanılıyor olabilirim...» | Bertrand RUSSELL Bir tarafta inandığı/savunduğu fikirlerin mutlak gerçekliğinden hereketle bu fikirler uğruna kendisini ölüme hazır hisseden bir zihin.Diğer tarafta ise mutlak hakîkat'e hiç bir zaman ulaşılamayacağı savını ortaya koyan, tüm dünya görüşlerine ve tüm fikirlere kuşku ile yaklaşılması tezini savunan bir zihin. Bence son dönemde yaşamış iki önemli mütefekkirden çağımızın insanının öğreneceği çok şey var.
Ömer K
Ömer K
Nasyonal Sosyalizmin dünya için ne denli tehlikeli olduğunu açıkça görebilmesine karşın Bertrand Russell yine de onun insanlık düşmanı sadizmini düşük değerlendirmişti. Kendisi, insanın yapabileceği kıyacıl sapıklıkları anlayabilmek için, Hitler ve yandaşlarını eyleme geçiren ilkel dogmatik güçlülük şehvetinden çok uzakta kalmıştı. Bertrand Russell’ın buradaki düş kırıklığı, Hitler gibi bir olguyu, özgür bir insan toplumunca hemen kökü kazınacak bir geçici delilik olma dışında bir şey olarak kavrayamayan normal ve dengeli bir adamın düş kırıklığıydı. Batı dünyasındaki herhangi bir uygar ülkenin böylesine çılgınca ve kıyacıl düşüncelerin egemenliği altına düşebilmesi onun için anlaşılmaz bir şeydi.
Reklam
Bertrand Russell’la T. S. Elliot’un sıcak arkadaşlıklarının ilk bir kaç yılından sonra, ikisi de, ortak yanlarının gitgide azalmakta olduğunu görmeye başlamışlardı, çünkü Elliot her gün biraz daha kiliseye yaklaşarak felsefeden uzaklaşıyordu. Eski günlerin arkadaşlarından her biri başka bir yola gidiyordu. Bertrand Russell’la Bertnard Shaw uyuşamıyorlardı, çünkü Shaw, Stalini ve rejimini yürekten destekliyor ve onun çirkin yanlarını görmeye yanaşmıyordu. Bu, Bertrand Russell’ın çok sert bir takım sözcükler kullanmasına, hiç çekinmeden, yıkıcılıktan, delilikten ve dar düşüncelilikten söz etmesine neden oluyordu. Bu nitelemeler onur kırıcı görüldü ve ayrılık tam oldu.
Bertrand Russel evliliğin bir kurum olarak zorunluluğunu yalnızca çocuklar açısından kabul ediyordu. Bunun dışında bütün cinsel sınırlamaları saçma buluyordu; özellikle Victoria döneminin iki yüzlü cinsel töreciliğinden tiksiniyor ve o dönemin tabularının halkı, önüne geçilmez biçimde sapkın zihinsel çekingenliklere ittiğini düşünüyordu. Kendisinin karşıt doğrultudaki aşırılıklarının bir çoğu belki de bu tiksintiden geliyordu. Özellikle bütün cinsel konuların çocuklara, başka herhangi türden bir bilginin verilişindeki doğallık ye nesnellikle açıklanması gerektiğinde direnerek çağdaşlarını şaşırtıyordu. Çocukların doğal merakları, hiç bir giz kalmayıncaya dek karşılanmalıydı.
Değer verilebilecek her şeyin ancak bireylerce yapılabileceğine sağlamca inanmıştı, fakat bireyin de toplumun mutluluğu için bir sorumluluk duyması gerektiği, gerçekte bu mutluluğun son aşamada bireyin dürüstlüğüne bağlı olduğu üzerinde de sarsılmaz bir görüşü vardı. Bu görüş yüzünden her zaman çevresinde, kendilerine bir şeyler anlatıp onların anlattıklarını dinleyeceği ve dünyanın daha iyiye gitmesi için zorunlu gördüğü önlemleri kendisiyle tartışabileceği dostlar bulunması için derin bir özlem duymuştu.
Bertrand Russell, proletarya diktatörlüğünün yalnızca bir sözcükler biçimi olmadığını, Rusya’dakinin ise gerçek bir diktatörlük olduğunu ve kendini kabul ettirmek için her şeye baş vurabileceğini belirtiyordu. Hoşgörüsüzlüğü ve bağnazlığı suçluyordu, çünkü bunlar insanları kendi türdeşlerinin yıkıntı ve bezginlikleri karşısında körleştiriyordu. Bolşevizm kendisi bir amaç olup çıkmıştı ve şimdi kendi kurallarının bireylerin mutluluğu üzerindeki etkisine ilgisiz kalıyordu. Böyle bir bağnazlık insan acılarını azaltmak değil, ancak artırmakla sonuçlanabilirdi. Bolşevizm dinin özniteliğini benimsemişti ve bu, bir zamanlar hıristiyanlığın düştüğü bütün yanlışlara yeniden düşmek oluyordu. Bertrand Russel bolşevizmi din ile ilk ölçüştürenlerden biri olmuştu. Bolşeviklik, bir kolu da tam o sırada Ingiltere’de kurulmuş olan ve İngiliz sosyalistlerince, başka partiler gibi o da bir parti olarak görülen, Komünist Parti ile aynı şey değildi. Bertrand Russell’ın son vardığı sonuç, komünist hükümetlerden herhangi bir biçiminin İngiltere’de kurulduğunu göstermekten üzüntü duyacağıydı, çünkü onu İngiliz öz niteliğiyle tam karşıtlık durumunda görüyordu.
..fedakârlık istenerek yapılmazsa, aşkı temelinden yıkar.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.