İlm-i tıbbı iki satırla topluyorum. Sözün güzelliği kısalığındadır. Yediğin vakit az ye. Yedikten sonra dört beş saat kadar daha yeme. Şifa hazımdadır. Kolayca hazmedeceğin miktarı ye. Nefse ve mideye en ağır ve yorucu hal taam taam üstüne yemektir.
"İlm-i Tıbb'ı iki satırla topluyorum. Sözün güzelliği kısalığındadır. Yediğin vakit az ye. Yedikten sonra dört-beş saat kadar daha yeme. Şifa, hazımdadır. Yani, kolayca hazmedeceğin mikdarı ye. Nefse ve mideye en ağır ve yorucu hal, taam taam üstüne yemektir."
İslâm hükemasının Eflatun'u ve hekimlerin şeyhi ve feylesofların üstadı, dâhî-i meşhur Ebu Ali İbn-i Sina, yalnız tıp noktasında
كُلُوا وَ اشْرَبُوا وَ لَا تُسْرِفُوا
("Yiyin, için, fakat israf etmeyin." A'râf Sûresi, 7:31.)
âyetini şöyle tefsir etmiş. Demiş:
Yani "İlm-i tıbbı iki satırla topluyorum. Sözün güzelliği kısalığındadır: Yediğin vakit az ye. Yedikten sonra dört beş saat kadar daha yeme. Şifa, hazımdadır. Yani kolayca hazmedeceğin miktarı ye. Nefse ve mideye en ağır ve yorucu hal, taam taam üstüne yemektir.
Lemalar
Beş Satırla - Nazım Hikmet
Annelerin ninnilerinden
spikerin okuduğu habere kadar,
yürekte, kitapta ve sokakta yenebilmek yalanı,
anlamak, sevgilim, o, bir müthiş bahtiyarlık,
anlamak gideni ve gelmekte olanı.
—Eğer biriki satırla bunu açıklasaydı, o zaman senden, benden ne farkı kalırdı? Bilgin demek, herkesin bildiği şeyleri hiçkimsenin bilemeyeceği biçimde yazabilen, beş kelimeyi beşyüz sayfa uzatabilen adam demektir. Bir bilginle bir bilgisizin ayrımı işte budur.
—Öyleyse şair Şermendi'nin 4 Mayıs'ta değil, 3 Mayıs'ta doğduğunu siz nasıl anladınız? Kitabı okuyup da mı anladınız?
—Saçma bir soru. Hiçkimse bir bilginin yazdığı eseri okuyarak, onun ne demek istediğini anlayamaz. Bilim o kadar derindir ki...
—Ben de onu soruyorum. Öyleyse siz nasıl öğrendiniz?
—Şüphesiz kitaptan değil. Bana kendisi söyledi. Zaten bu kitaplar okunsun diye yazılmaz ki...
—Peki, ne diye bu kitapları basarlar?
—Anlaşılan, bilim için en ufak bir düşünceniz yok. Bir eser ne kadar çok satılır, anlaşılır, okunursa, o kadar değerinden kaybeder. Onun için bilginler, kitaplarının okunup anlaşılmasını değil, raflarda dura dura tozlanmasını daha çok isterler. Az okunan, hatta hiç okunmayan, zor anlaşılan, hatta hiç anlaşılmayan kitap, yazarının değerini artırır.
—Şaştım doğrusu.
—Bunda şaşılacak ne var? Siz hiçkimsenin anlamayacağı laf etmeyi kolay mı sanıyorsunuz?..
—Eğer biriki satırla bunu açıklasaydı, o zaman senden, benden ne farkı kalırdı? Bilgin demek, herkesin bildiği şeyleri hiçkimsenin bilemeyeceği biçimde yazabilen, beş kelimeyi beş yüz sayfa uzatabilen adam demektir. Bir bilginle bir bilgisizin ayrımı işte budur.
Kapıyı çalmasan da olur
gir içeri
Seni elimde satırla
beklemiyorum artık
Zaten kök attı bekleyişim
bir ağaç oldu beş yaşında
Basamaklar uzandı kapına dek
Ama bir uçurum açıldı önünde
Oysa yürümeye başlatınca
kısalır mesafeler
Eğer evde yoksam
it kapıyı
zaten kilidi yok
Gir içeri, karşında
o ağacı bulacaksın
otur keyfine bak sen.
_İnsan, kim olduğunu ancak felakete uğradığında gerçekten anlıyor.
_Önemsiz bir şahsiyet olan bu Habsburglu kadının kurduğu neşeli, tasasız oyun dünyasına devrim dalıvermeseydi, o da gelmiş geçmiş yüz milyon kadın gibi sakin sakin yaşayıp gidecekti. Dans edecek, sevecek, gülecek, süslenecek, çocuklar doğuracak, en sonunda da sessizce bir yatağa